22 Mayıs 2016 Pazar

ÜÇ FİLM

Uzun zamandır yazı yazamadım yine :( Her seferinde bu kadar ara vermeyeceğim diyorum ama bir şekilde ara uzuyor. Neyse yine de o kadar da çok geçmemiş diyelim ve paylaşımlarımıza geçelim. Yakın zamanda üst üste izlediğim bir üçleme filmden bahsetmek istiyorum size: Before Sunrise (Gün Doğmadan-1995), Before Sunset (Gün Batmadan-2004) ve Before Midnight (Geceyarısından Önce-2013).Bir arkadaşım bu filmlerin 9 yıl arayla aynı kişilerce çekildiğini söyleyince merak etmiştim ama izlemeye fırsat bulamamıştım, Geçenlerde bir bakayım şu filmlere dedim ve ilk filmi izledikten sonra diğer ikisini de o hafta içinde izledim ve çok beğendim. İlk filmimizde bir tren yolculuğunda tanışan Jesse ve Celine birbirlerine hemen ısınıyorlar ve Jesse, Celine'e Viyana'da tek bir gün geçireceğini ve o günü onunla geçirmek istediğini söylüyor. Celine, bu teklifi kabul ediyor ve güneş doğana kadar konuşarak, gezerek, birbirlerini tanıyarak geçiriyorlar. Gece sona erdiğinde ise birbirlerinden çok hoşlanıyorlar ve ayrılırken altı ay sonra buluşmak üzere sözleşiyorlar ama birbirlerinin telefonunu, adresini falan almıyorlar. İlk film bu şekilde sona eriyor. Filmin sonunu söylemiş oldum ama "son"un önemli olduğu bir film olmadığı için bu şekilde anlatmakta bir sakınca görmedim. Filmdeki kahramanların birbirlerini tanıma süreci çok güzeldi ve replikler inanılmaz etkileyiciydi. Filmi gözlerim kalp şeklinde izledim desem yalan olmaz, çok romantik ve heyecan vericiydi.

” Eğer bir Tanrı varsa; O, ne senin ne de benim içimde değil, aramızdaki bu küçücük alandadır. Eğer bu dünyada sihir diye birşey varsa o sihir, birinin birşeyi paylaştığında karşıdakinin onu anlama çabasında gizlidir. Bunu başarmak imkansız gibi birşey ama… Kimin umrunda ki? Cevap, bu işe kalkışmakta saklı”

"Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farzet ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burda trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim.”


 İkinci filmde, birbirlerinin izini kaybeden Jesse ve Celine, Jesse'nin geçirdikleri günü anlatan bir kitabı yazması ve ünlü bir yazar olması üzerine Paris'e söyleşi/imza gününe gelmesi sayesinde tekrar karşılaşıyorlar. Jesse'nin akşam uçağına yetişmesi gerekmektedir. O zamana kadar birlikte vakit geçiyorlar.
"Jesse: Tanrım, neden o gün telefonlarımız almadık ya da adreslerimizi? Neden bunu yapmadık?
Celine: Çünkü biz genç ve aptaldık.
Jesse: Sence hala öyle miyiz?
Celine: Sanırım gençken karşılaşabileceğin birçok güzel insan olduğunu düşünüyorsun. Hayatının geri kalanında ise bunun sadece birkaç defa olabileceğini anlıyorsun.
Jesse: Ve işin içine edebiliyorsun."

“Hepimiz, dünyayı kendi küçük anahtar deliklerimizden görmüyor muyuz?”

Üçlemenin son filminde ise artık karakterlerimiz birliktedir. İki tane de çocukları vardır. İlk iki filmde hakim olan romantiklik bu filmde yer yer kendini gösterse de artık durumlar eskisi kadar toz pembe değildir. Karakterlerimiz artık belli yaşta ve belli sorumlulukları olan iki yetişkindir. Filmi izlerken tartışmaları, birbirlerini anlamamaları, beklentilerin karşılanmamasının verdiği hayalkırıklığı, birbirlerine takılırken aslında başka sebeplerden kaynaklanan birbirlerini hırpalama isteği o kadar gerçekçiydi ki... Bazı yerlerde okuduğum yorumlarda son filmin hayalkırıklığına yol açtığını söyleyenler olmuş, ilk iki filmi izleyin, sonuncusunu izlemeyin diyenler olmuş ama ben bu filmi de en az onlar kadar beğendim hatta biraz daha fazla beğendim bile diyebilirim belki de gerçek hayata daha yakın olduğu için.
 
"Gerçek aşk istiyorsan, işte burada. Bu gerçek hayat. Mükemmel değil ama gerçek. Ve eğer bunu göremiyorsan, körsün."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder