18 Temmuz 2012 Çarşamba

AĞA KAPISI KAFE





Sultanahmet civarını çok severim. Tarihi seven birisi olarak, Sultanahmet bölgesi tam benliktir. Her adımda tarih kokan sokaklar içine çeker beni. Üniversite hayatım da oralarda geçtiği için ayrı bir yeri vardır bende Beyazıt'ın, Sultanahmet'in. Ders aralarında Gülhane'ye gidip gelmeler, tarihi kemerin altındaki dürümcü amcada dürüm yemeler, Çorlulu Ali Paşa Medresesinde (başka bir postun konusu olacaktır kendisi) nargile içmeler... Güzel günlerdi vesselam, paramız az ama dinginliğimiz, huzurumuz çokmuş, tabi o zamanlar insan o kadar anlamıyor. Ha, ne, ne anlatıyordum? Yaşlı amcalara döndüm kusura bakmayın, bizim zamanımızda diye başlayacağım neredeyse:) 
Ağa kapısı kafe, Süleymaniye'deki kurufasulyecileri geçtikten sonra az ilerdeki müftülüğün biraz aşağısında, zaten biraz ilerleyince arada göreceksiniz. Çok şirin bir yer, muhteşem bir manzarası var. Fiyatları uygun, değişik çay ve şerbet çeşitleri var ki ben değişik şeyleri denemeye bayılırım. Nargile severler için nargilesi de mevcut. Hoş bir manzara eşliğinde çayınızı yudumlamanın keyfini yaşamak için Ağa Kapısı kafeye uğramanızı tavsiye ederim.

17 Temmuz 2012 Salı

BİTENLERRR


Çoktandır bitenler postu yayınlayamadım, bunları bitireli oldu aslında ama ancak şimdi girebiliyorum. Hemen ürünleri yorumlayayım.
1) Activar Göz Kremi: Lila kutudan çıkmıştı. Her gün bir kez kullandım. Çok büyük bir fark göremedim açıkçası, zaten bu tür ürünlerde hemen bir etki ortaya çıkmıyor. Benim için oluşabilecekleri önlemesi yeterli.
2) Murad Peeling: Yine lila kutudan çıkan bir ürün, çok beğendim aslında gayet güzel temizliyor cildi ama fiyatı epey yüksek olduğu için almayı düşünmedim. 
3) Avon Romantic Voyage Parfüm: Severek kullandığım bir parfüm ama çoktandır katalogta göremiyorum, o yüzden şimdi The Body Shop'un White Gardenia'sını kullanıyorum, gayet hoş bir yaz kokusu.
4) Laconia Göz Makyajı Temizleyici: Onlineeczanemden aldığım bir ürün, ikincisi bitmek üzere, çok beğendim. Gözü tahriş etmeden makyajı temizliyor ve hafif de kirpiklerimin uzamasını sağladı (aslında çok hafif sayılmaz, gözle görülür derecede bir uzama var) ve yeniden almayı düşünüyorum. 
5) Nivea Pure&Natural Deodorant: Çok severek kullanıyorum. Bittikçe yenisini alıyorum. Diğer deodorantlar gibi korumuyor ama ona da şöyle bir çözüm buldum. Yine Pure&Natural'ın koltuk altı roll on'uyla birlikte kullanıyorum, bu şekilde ter kokusu oluşmuyor.
6) Yves Rocher Organik Duş Jeli: Organik olması benim için önemli bir artı, beğendim. Tekrar alabilirim; ama şu anda almış olduğum organik sabunlar var bir kaç kalıp onları kullanıyorum.
7) Une Maskara: Güzel bir maskaraydı. İçeriği doğal, fiyatı da uçuk değildi. 25tl civarıydı. Waterproof olmadığı için yağmur yağdığında gözden akabiliyor, bu biraz sıkıntı olmuştu. Bir de kirpiklerime istediğim şekli vermiyordu. Bu maskara bitince ben de lila kutudan çıkan max factor'ün masterpiece maskarasını kullandım ve çok memnun kaldım. Kirpikleri uzun, dolgun ve kıvrık gösteriyordu ve gözüme daha hoş geldiği için onu kullanmaya devam ettim. Birkaç gün önce Gratis'teki indirimden yararlanarak The Balm'ın Cheater maskarasını (içinde zararlı madde yokmuş) aldım ama hiç memnun kalmadım ne yazık ki, halbuki diğer ürünlerinden ne kadar da memnun kalmıştım. The Balm'a olan güvenimden dolayı hiç tereddüt etmeden aldım ama performansı çok düşük çıktı. Bir kere çabuk kurumuyor, gün içerisinde akma yapıyor ve kirpiklerimi hiç güzel göstermedi, hiç maskara sürmesem kirpiklerim daha güzel dururdu heralde. Tek tesellim yarı fiyatına almam ama yine de üzüldüm sonuçta param boşa gitmiş oldu. Ben de bugün Gratis'in son gün indirim gününde gittim Max Factor'ün Masterpiece'ini %40 indirime aldım. Biraz zarara girdim ama napalım bundan sonra araştırmadan bu tarz ürünler almam ya da bildiğimden şaşmam. Bu sonuncu kısım biraz uzun oldu ama bilgi vermek istedim bu konuda, başkaları normal fiyata alsın istemem (tabi bunlar benim şahsi görüşüm, memnun kalanlar da olabilir ama belirtmek istedim).

ESSENCE-43 WHERE IS THE PARTY

Essence'den aldığım ilk oje. Birçok blogda ojelerinden övgüyle söz edilince merak etmiştim, bugün Gratis'e gittiğimde aralarında en çok ilgimi çeken ve çok da rastlamadığım bir renk olan bu sedefli, değişken renkli ojeyi seçtim. İsmi gibi tam partilik ama ben dayanamayıp hemen denedim ve yarın işe giderken de bunu kullanacağım:)) Zaten çok abes olmadıkça her renk her yere gider bence:)) 


ÇALIKUŞU

Türk edebiyatına aşığım. Çalıkuşu kalın roman olarak okuduğum ilk kitaplardan biri, ilki Sinekli Bakkal'dı Halide Edip Adıvar'ın. Ortaokul yıllarında falandım okuduğumda, hikayenin romantikliği, karakterlerin naifliği beni benden aldı. Birkaç gün içinde bitirdim ama etkisinden kurtulamadığım için açıp tekrar okudum ve hoşuma giden kısımları not ettim, kitaptaki tasvirlerden yararlanarak Feride ve Kamran'ın resimlerini çizdim, yani o derece saçmaladım:))Yıllar geçti büyüdüm, ama Feride'nin hikayesi beni hala büyülüyor. Kendi ayakları üzerinde durma çabası, öğrencilere bir şeyler öğretirken ki sevecenliği, nüktedanlığı ve içinin saflığı hala beni etkiliyor. Kendimden de bir şeyler buluyorum belki de ondandır bu düşkünlüğüm. Geçen seneden başlattığım bir geleneğim var:), her sene bir kez Çalıkuşu dizisini izliyorum. Biraz önce ilk bölümünü izledim ve onun üzerine bunu bloğuma yazmalıyım dedim. Bu dizi 1986 yılında çekilmiş. Bilinen bir hikaye olduğu için özet vermeme gerek yok sanırım, ama beğendiğim kısımların üzerinde durmak istiyorum biraz. Dizinin müziği süper ilk önce, insanı o dönemlere götürüyor; müziği duyduğumda İstanbul sokaklarında faytonda dolaşıyormuşum da hafif bir rüzgar esip beni serinletiyormuş gibi hissediyorum. Aydan Şener'in duru güzelliği, Kenan Kalav'ın hafif kendinden emin duruşu, hoşluğu çok yakışmış diziye. Sadri Alışık'ın babacan tavrı tam anlamıyla cuk diye oturmuş karaktere. Tabi bir de mutlu sonla bitmesi de en sevindiğim noktalarından biri:) Keşke şimdilerde de çekilse tekrardan ama günümüze uyarlanarak değil, o yıllardaki gibi olup kitabın özüne dokunulmamalı (Yaprak Dökümü'nün yaşadığı ızdırabı Çalıkuşu da yaşamamalı). Feride'yi Beren Saat, Kamran'ı da Kıvanç Tatlıtuğ oynasa ne güzel olur (gerçi Aşkı Memnu nedeniyle olmayacak bir şey ya) neyse yapımcılar duyun beni:)) Zaten sinemada, televizyonda bir geriye dönüş var, eski hikayeler yeniden canlanıyor, yeniden yorumlanıyor, neden Çalıkuşu da tekrar çekilmesin değil mi? Bu arada eklemeden geçemeyeceğim Çalıkuşu, Atatürk'ün yanından ayırmadığı kitaplardan biriymiş. Her gün rastgele bir sayfasını açıp okurmuş.



11 Temmuz 2012 Çarşamba

UÇURTMA AVCISI (THE KITE RUNNER)

Uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar :) KPSS çalışmalarım nedeniyle bloğuma çok zaman ayıramadım. KPSS konusunda elimden gelenin en iyisini yaptığıma inanıyorum, inşallah bu sefer istediğim şekilde sonuçlanır. İnsanın kendi mesleğini yapamaması çok üzücü. Neyse bu konuya girersem sabaha kadar konuşabilirim:) Allah kimsenin emeklerini boşa çıkarmasın, herkese hak ettiğini versin.
Gelelim kitabımıza, kitabı bitireli bir hafta falan oldu ama yazmaya henüz vakit bulabildim. Halid Hüseyni'nin Bin Muhteşem Güneş kitabını okumuştum ilk önce ve çok beğenmiştim. İlk kitabı olan Uçurtma Avcısını henüz okuyabildim. Uçurtma Avcısı, Emir ile Hasan'ın arkadaşlıklarıyla başlıyor. Emir, zengin bir ailenin tek  çocuğu, annesi doğumda vefat etmiş ve babası o yüzden ona karşı biraz soğuk. Hasan onların yanında çalışan bir adamın oğlu. Emir'i canından çok seviyor. Birgün şehirlerinde uçurtma yarışması düzenleniyor ve Emir, babasını etkilemek için Uçurtma Yarışmasını kazanmayı çok istiyor. Yarışmayı kazanıyor, uçurtmayı düştüğü yerden almaya Hasan gidiyor ve Hasan'ın yolu, başka çocuklar tarafından kesiliyor... Kitap, Afganistan'ın taliban öncesi ve sonrasına da ışık tutuyor. Şiddet olaylarından dolayı insanların memleketlerine hasret, başka diyarlarda yaşamak zorunda kaldıklarını gösteriyor. 


1 Temmuz 2012 Pazar

ÇOĞUNLUK


Çoktandır izlemek istediğim bir filmdi. D&R'da uygun fiyatla görünce almadan edemedim. Tam da zamanına denk gelmiş diye düşünüyorum, tam da bizden farklı olan kötüdür düşüncesinin yıldönümündeyken, o acı olayın tekrar yürekleri sızlattığı, insanlığın birkez daha öldürüldüğü bir zamanda izledim bu filmi. Yıllar geçse de unutulmayacak olaylar yaşadı bu ülke, tarihi değiştiren, gözleri yaşartan, kalpleri parçalayan... Umarım artık kardeşçe yaşamak dışında şansımız olmadığını anlayabilecek kadar olgunlaşmışızdır millet olarak.

Çoğunluk, bol ödüllü bir film olmasıyla ilgimi çekmişti ilk önce sonra da konusu... Yine yaşama bir ayna tutulmuş, yine yaşananların kurgu olmasına rağmen olayların gerçekliği insanın içini acıtıyor. Filmde şimdilerde Yalan Dünya'dan tanıdığımız Bartu Küçükçağlayan başrolda. Mertkan basit bir hayat yaşamaktadır. Zengin bir adam olan babası her ne kadar onun hayatını zorlaştırsa da bir eli onun üzerindedir. Öylesine başladığı bir ilişki onu bir seçim yapmaya zorlar ve o kolay olanı mı zor olanı mı seçecektir?