25 Nisan 2012 Çarşamba

YENİLER:))




Uzun zamandır bir şeyler almıyordum. Hem aldıklarım yeterince biriktiği için hem de bütçemin biraz nefes alması gerekiyordu. Bunlar da yine ufak tefek aldığım şeyler. Vücut losyonuna ihtiyacım vardı. Tercihimi The Body Shop'un White Gardenia'sından yana kullandım. İçeriğinde paraben yok ve kokusu harika, tam bir yaz kokusu. Ojelerse; ilki nude renk 27 numara, ikincisi çok tatlı bir bordo 79 numara, üçüncüsü turuncu tonlarında bir yaz rengi 92 numara, sonuncusu ve tırnaklarımda olan da 05 numara çok şeker bir pembe, hafif ışıltılı. Ruj da rimmel'in yeni serisiymiş (lasting finish, 1000 kisses). Numarası 400 eternal flame ve gördüğünüz gibi biraz tahta kalemine benziyor, diğer ucunda da dudak balmı var gerçi biraz önce çekim kazası yaşandı ve çok yumuşayan balm kırıldı:(( ühü neyse zaten çok beğenmemiştim, renk çok keskin bir kırmızı, akşamları dışarı çıkarken kullanabileceğim bir renk. Kalıcılığı iyi ama bilmiyorum denemeden almayın derim, beklenmeyen renklerle karşılaşabilirsiniz.Fiyatı da 15 lira gibi bir şeydi.

23 Nisan 2012 Pazartesi

ELİF ŞAFAK BABA VE PİÇ


Elif Şafak'la ilk kez Aşk adlı romanıyla tanıştım. Aşk romanındaki anlatımı ve konu o kadar beni sarmıştı ki   3 gün gibi kısa bir sürede kitabı yutmuştum. Baba ve Piç'i de çok beğenerek okudum. Karakterler, konuyu anlatış şekli, hayatların kesişmesi çok güzel verilmiş. Kitabın sonu ise sürprizlerle dolu, çarpıcı bir bitişi var. O yüzden okurken kitap kendine çekiyor insanı. İngilizcesini okumak isteyenler için ingilizcesinin anlatımı da çok güzel hatta ingilizceye kimin çevirdiğini çok merak ettim. Çevirmenin adı yazmıyordu, belki de Elif Şafak'ın kendisi çevirmiştir, bilemeyeceğim. Şimdi de İskender'i okuyorum. Onunla ilgili fikirlerimi de kitap biter bitmez yayınlarım. Sevgiyle kalın. 23 Nisanımız da kutlu olsun bu arada:))

8 Nisan 2012 Pazar

EROL TAŞ'IN KAHVESİ

Uzun zamandır yazamadım:(( Evde boya badana işlerine kalkıştık havalar düzelince ve taşınmış kadar olduk. Ama işler çok şükür bitti, bugün gezmeye bile gidebildik:))
Eski Türk filmlerini çok severim. Bizi en iyi şekilde yansıtan filmler onlardı bence. Nostaljiye aşkım da hep o filmleri izlerken depreşir. O filmlerdeki eski İstanbul henüz bu kadar kirletilmemiş, insanları gibi saf temiz görünür gözüme. Filmlerdeki karakterleri hep benimserim, kızsam da sevsem de hepsi bizim insanımızdır. Kim istemez ki Hulusi Kentmen gibi bir dedesi olmasını ya da Tarık Akan gibi bir dayı herkesin hayali, Hülya Koçyiğit gibi saf, temiz bir arkadaşınızın olmasını istemez miydiniz? Filiz Akın'ın o Avrupai güzelliği, Fatma Girik'in güçlü karakteri, Kartal Tibet ve Ediz Hun'un romantik yakışıklılıkları ya Türkan Şoray'ın Türk kadını güzelliği, hangimiz hatırlamayız ki bunları... Tabii ki sadece iyi karakterler yoktur Türk sinemasında; Bilal İnci, Kazım Kartal, Hayati Hamzaoğlu, Kenan Pars, Suzan Avcı ve en kötü (!) karakter Erol Taş ve ayrıca adını sayamadığım diğer kötü karakterler de kalbimize taht kurmuştur, o kadar güzel kötü (!) olmuşlardır ki bazen olayı ciddiye alan seyircilerin saldırılarına uğramışlardır. 
Biz de bugün Türk sinemasının en meşhur kötü adamı Erol Taş'ın Cankurtaran'daki kahve'sine gittik. Trenle geçip giderken hep görüyorduk ve sonunda Erol Taş Kahvesine oturabildik. Banliyö Treninde Sirkeci'den bir önceki durak Cankurtaran (Bıçak Sırtı dizisini izleyenler hatırlar belki, dizi Cankurtaran'da çekiliyordu), kahvede hemen solda. Zaten Cankurtaran'da trenden iner inmez görüyorsunuz. Eğer trenle gelmeniz zorsa bu semt Sultanahmet'in hemen arkasında, zaten o kadar çok otel var ki şaşırdık. Arasta çarşısından aşağı doğru indiğinizde de Cankurtaran'a varabiliyorsunuz.  



Kahveye gelince, ben çok beğendim, nostaljik bir havası olmasının yanı sıra arkada da nostaljik müzikler çalıyor. Mekanın içinde sevdiğimiz aktör ve aktrislerin resimler var.





Kahvede otururken insan bir yerlerden Erol Taş çıkacakmış gibi hissediyor. Keşke öyle olsaydı ve tanışabilseydik. Güzel bir gün geçirdik ve Erol Taş ve sinema emekçilerini andık.

1 Nisan 2012 Pazar

MISIR UNLU POĞAÇA

Çoktandır mısır unlu poğaça tarifi arıyordum ve aradığım tarifi olsa da yesek suzan bloğunda buldum:)) Bunlar da işte benim poğaçalarım:

Eşim Karadenizli olduğu için mısır unuyla yapılan her şeyi çok seviyor, ben de mısır ununa karşı boş değilim ama:)) Sıcakken çok daha leziz oluyor ama soğuduğunda da lezzetinden çok şey kaybetmiyor. Ben tarife tam not verdim, denemek isteyenler hiç tereddüt etmesin.