21 Nisan 2015 Salı

REHA ÇAMUROĞLU-CEMİL RELOADED ve SULTAN SELAHADDİN EL KURDİ

Son zamanlarda havalar bir garip şu yaşıma geldim böyle bir bahar mevsimi görmedim (bu cümleyi de kurdum ya artık :). Cumartesi günü kısa kollu giyilecek bir hava varken ertesi gün adeta bir kış günü gibi içimizi titretti. Artık havalar ısınsa da kendimize gelsek, yeniden güneşli günlerle içimiz kıpır kıpır olsa. Bu arada bir grip salgını da hasıl oldu. Herkes hastalıktan kırılıyor, ben de bu salgından payıma düşeni aldım tabii ki. İki aydır bir iyileşiyorum bir tekrar hastalanıyorum. Umarım geçen gelişi son seferidir.

Gelelim postumuzun konusu iki güzel kitaba. Bloğumu takip edenler bilir ki Reha Çamuroğlu'nun kalemini çok beğenirim. Özellikle Son Yeniçeri ve Kalem Efendisi favorimdir. Cemil Reloaded, kendisinin son romanı. Yakın tarihimize ışık tutan bir roman. Romanımızın kahramanı Cemil'in hayatı üç ayrı olasılık üzerinden anlatılmış. Romanın dili akıcı ve yalın, sahneler insanın gözünün önünde canlanıyor. Ancak Son Yeniçeri ve Kalem Efendisi'nden aldığım tadı aldığımı söyleyemem. Yine de güzel bir romandı.

“Üzerimize doğru gelen, koskoca bir hiç sevgilim. Bunu demek istiyorum. Hiç örtüyor üzerimizi. Bir çığ hızıyla iniyor. Kanla, barutla, katliam videoları ve fotoğraflarıyla üzerimize iniyor. Hiçliğinde yok etmek üzere geliyor. Bugün bir şey olanlar, bir gün sonra hiç oluyor. Hiçlik tamamlanana kadar, kimlikler Matrix’in koca hiçliğinde, varmış gibi olana kadar, devam ediyor bu. Bana şu anda asla bitmeyecek döngüsel bir hiçleşme gibi geliyor bu olanlar. Obur bir hiçleşme…”



Diğer kitabımız Selahaddin Eyyübi'nin hayatını anlatan Sultan Selahaddin El Kürdi. Romanımızda, Selahaddin Eyyübi'nin gençliği, yükselişi, Kudüs'ü fethetmesi, Haçlılarla olan mücadelesi ve eşi İsmet Hatun'a olan aşkı konu edilmiş. Tarihi kitapları sevdiğim için beğendiğim bir kitap oldu. Selahaddin Eyyübi'nin etnik kimliği konusunda tartışmalara da sebep olmuş bir kitap ayrıca, ancak bu büyük komutanın hayatı hakkında bilgi edinmek için yararlı bir kitaptı.

“Sabır sence önemli bir erdem midir?”
Cafer’in bu sorusu Süleyman’ı sevindirdi.
“Bak,” dedi, “sana bir hikâye anlatayım. Adamın biri çok sabırlıymış. Sabrın sonu...Sabrın sonu...der dururmuş. Toprağı kireçliymiş. Getirmiş bir söğüt ağacı, dikmiş toprağına. Ağaç tabii ki kurumuş. Bu geçmiş karşısına, beklemiş yeniden yeşersin diye. Her aklına gelişinde, gitmiş, kovalarca su dökmüş. Dualar etmiş söğüde. Beddualar etmiş. Olmamış. Ama o sabrından vazgeçmemiş.”
“Sonra?” dedi Cafer sabırsızlıkla.
“Ölmüş,” dedi Süleyman.
“Ağaç mı?”
“Hayır, adam!”

"Peki, el-Fadıl, söyleyebilir misin bana, niçin hayalini kurduğum mutluluğun bir zerresi yok içimde? Niçin hayallerim gerçekleştikçe, mutluluğum artmıyor da azalıyor? Ya en kötüsü, niçin her geçen gün kendimi daha yalnız hissediyorum?"
 
“Yahudilere ve başkalarına yaptıklarını bize yapamadılar. Öfkeleri bundan. Öfke onların içinde. Bu Romalılar zamanından beri böyle. Bakma şimdi Hıristiyanlar, ama o zaman da özleri aynıydı. Dünyayı kendi evleri, herkesi de köle olarak görmek istiyorlar. Öfke ve nefret neyse. Nasıl olur da onları yenme cüretini gösteririz. Ama asıl anlayamadığım ve beni sinirlendiren, bizi aşağı görmeleri ve küçümsemeleri. Yukarıdan bakışlarını gözünün önüne getir, bir mümin için sadece o bakış şirktir. Dudaklarını büzerek, burunlarını kıvırarak. Neye dayanarak? Ne cüretle? Emin ol, yine gelecekler. Kendini buna hazırla, çocuklarını buna hazırla. İyi, güçlü, tecrübeli bir orduya sahip olun her zaman. Ne bahasına olursa olsun. Bunların barış vesaire laflarına kulak asmayın. Barış bunların dilinde zayıf zamanlarının mızmızlanma sözcüğüdür. Sakın yanlış anlama, barış yapmayın demiyorum, yapın, elbette en hayırlısı barıştır, ama unutmayın, onlar için barış, yeni bir savaşa hazırlığın adıdır."
 
 


1 Nisan 2015 Çarşamba

KARANLIK 31 MART

Her ay içimizi kaldıran bir olay yaşamadan geçiremiyoruz. Sürekli yüreğimizde bir sızı, boğazımızda bir yumru hazır duruyor. Ülkemizin üzerinden bu karanlığın kalktığı günleri en kısa zamanda görürüz inşallah. Başına silah doğrultulmuş, ağzı bantlanmış savcımızın görüntüsü gözümün önünden gitmiyor. Ailesini, çocuklarını düşünüyorum, söyleyecek bir şey bulamıyorum, susuyorum. Başımız sağolsun...