27 Ocak 2013 Pazar

ZENGİN MUTFAĞI


Geçen cumartesi arkadaşlarımızla Zengin Mutfağı'na gittik. Çoktandır tiyatroya gitmiyordum, benim için güzel bir değişiklik oldu. 
Zengin Mutfağı'nda 1970'ler Türkiyesi'nde zengin köşkündeki hizmetlilerin, o yıllardaki toplumsal kavga içinde taraf olup olmama konusunda yaşadıkları anlatılıyor.
Oyunculuk süper, konu da ilginç olunca; tiyatronun sonuna kadar gözlerimizi bile kırpmadık desem yalan olmaz. Oyun bittiğinde herkes ayakta güçleri yettiğince alkışlıyordu. Çıktığımızda iyi ki gelmişiz dedik. Hatta bu dönemde böyle cesur bir oyun Şehir Tiyatrolarında mı oynanıyor diye şaşırmadık değil. Akşam oyunla ilgili yorumları okuyayım dedim. Ama o da ne? Oyun, sahneden kaldırılmış. Çok şaşırdık ve üzüldük. Eğer olur da Ocak ayındaki son gösterimlerinde yer bulabilirseniz kesinlikle kaçırmayın derim. Eğer tiyatroda izleyemezseniz, Şener Şen'in oynadığı filmini de izleyebilirsiniz. Kesinlikle tavsiye ederim.

MAMA



Mama bu hafta vizyona giren gerilim tarzı bir film. Bütün korku filmlerinin kendini tekrarladığını bilmeme rağmen fragmanını izleyince beklentiye girdiğimi söylemeliyim. Beklentilerimi karşılamadı ama yine de eh işte diyebilirim. Annesi ve babası ölen iki küçük kız, ormanda küçük bir kulübede 5 yıl boyunca yaşamayı başarıyorlar. Amcaları onları bulmaktan hiçbir zaman vazgeçmiyor ve sonunda küçük kızlar bulunup bir süre doktor kontrolünde tedavi edildikten sonra amcalarına teslim ediliyor. Ancak eve gelen küçük kızlar yalnız değillerdir.
Hayaletin ilk anda ortaya çıkması ve gizemin ilk anda bitirilmesi çok hoşuma gitmedi. Kızların tavırları yeterince korkutucu olmuş hayalete gerek yokmuş diye düşündüğüm anlar oldu. Ve filmin sonu alışılmış hayaletten kurtulma hikayesi değildi aslında daha farklı  da bitebilirdi. Amcasının sevgilisinin, amcaya olan aşkı da ayrıca beni hayran bıraktı. Ben o kızları görsem arkama bakmadan kaçabilirdim. Kısacası çocuk oyuncuların oyunculukları çok etkileyiciydi, kimi yerlerde işlenen duygusallık da kararındaydı. Çok merak edenler sinemada izleyebilirler ama evde de izlenebilecek bir film olduğunu söyleyebilirim. Hatta izlememek de çok şey kaybettirmeyecektir :)

PAZAR HAMARATLIĞI

Dereotlu poğaça ve kek... Dereotlu poğaçayı nefis yemek tariflerinden aldım. Çoktandır az kişilik bir poğaça tarifi arıyordum ve bu tarif çok hoşuma gitti. Ben peynir de ekledim ayrıca, üzerine de susam çok yakıştı :) Tarifi merak edenler buraya TIK TIK.
Kekim ise sürekli yaptığım ve bloğumda daha önce paylaştığım kek, merak edenler buradan buyursunlar. Bu sefer de güzel güzel hazırladım kekimi, hatta içine ne koysam diye düşünürken evde çoktandır duran fiskobirliğin fındık ezmesini kullandım, pişirmeden önce bile tadı nefisti. Mutlu mesut fırına kekimi koydum ve birazdan ortaya çıkacak mis kokuları beklemeye başladım ki aniden elektrikler gitmez mi :( Neyse dedim birazdan gelir stres yapma, kekim de bu arada ne güzel kabarmıştı. Tam bir saat elektrik gelmedi tabi benim kek de fıs diye söndü, çok canım sıkıldı ama yine de fırını tekrar çalıştırdım. Her ne kadar çok kabarık olmasa da yenecek kıvamda bir kek çıktı ortaya.

23 Ocak 2013 Çarşamba

RİMMEL 520 AT EASE


Çok tatlı bir kahverengi tonu. Rimmel ojelerini zaten beğenerek kullanıyorum. Bu da kullanmaya doyamayacağım bir rimmel oje daha :)

15 Ocak 2013 Salı

SON ALIŞVERİŞ

 Uzun süredir mağazalarda bir indirim şölenidir gidiyor. Şu sıralar alışveriş merkezlerinden kendimi uzak tutmaya çalışıyorum ya da gittiğimde kendimi frenlemeye çalışıyorum. İhtiyacım olan son birkaç parça da bunlar. Avon Forever EDP parfüm, bu parfümün ilk şişesi bitmek üzere çok güzel, hafif, çiçeksi bir koku, beğenerek kullanıyorum. Daha önce Avon'un Perceive, Romantic Voyage parfümlerini severek kullanıyordum. Perceive çok yaygınlaşınca, Romantic Voyage'a geçtim ama onu da piyasadan kaldırdılar halbuki ben o kokuyu çok seviyordum. Neyse Forever'ı da sevdim ben :)



Bu eyeliner'ı da geçen Watsons'da görmüştüm. Alayım mı almayayım mı bir türlü karar verememiştim. Bugün dayanamadım.  Pink diamonds'ı aldım. Mavisi, kahverengisi, sadece siyah olanı da var. Burda tam siyah gibi görünmüş ama mini mini, pembe pırıltılar var içinde ki ben çok severim. Yanında da mini fırçası hediye (profesyonel olduğu yazıyor), hemen denedim ve gerçekten kolay kullanım sağlıyor. Ben hem fırçayı hem de eyeliner'ı çok beğendim. (Watsons'da 17.50 TL-Maybelline'in göz ürünlerinde indirim varmış)


 Bu da göze parlaklık verdiğini iddia eden Max Factor'ün Eye Brightening maskarası. Bu maskarayı ilk yabancı bir blogda görmüştüm Türkiye'ye gelmemişti ve merak etmiştim gerçekten işe yarıyor mu diye. Geçen aylarda stantlarda gördüğümde maskaram bitmediği için sonra alırım diye düşünmüştüm. O sıralarda bir arkadaşıma tavsiye ettim ve o kahverengi gözler için olanını aldı. İlk önce bir fark göremedik ama sonra gün ışığında minik gümüş ışıltılar gördük ve gayet hoş görünüyordu. Bende bugün ela gözlüler için olanını aldım. Aslında gözlerim kahverengi ama açık renkte kahverengi olduğu için bunu almayı tercih ettim. Fotoğrafta görünmese de içinde minik altın renginde ışıltı var ve ben çok beğendim. Onun dışında klasik Max Factor maskarası, kirpikleri tek tek ayırıyor ve tek seferde kullanmak benim için yeterli oldu.

Ve fondötenlerle imtihanım :) Aslında diğer fondötenimi bitiremedim. Bir seneyi geçtiği için atmak zorunda kaldım. Çok da fondöten kullanan biri değilim ama bir tane bari elimin altında olsun istiyorum galiba. Bu da Avon'un son çıkarttığı Luxe serisinin fondöteni. Natural glamour, ten rengime uygun, çok kapatıcı değil, yüze ağırlık vermiyor ki benim bir fondötende aradığım özellikler bunlar. Bileğimde ürünün uygulanmış hali.



12 Ocak 2013 Cumartesi

NAR AĞACI-NAZAN BEKİROĞLU

Sen öyle çağırmasaydın ben böyle gelmezdim...
Nazan Bekiroğlu'nun son kitabı, epey bir konuşuldu, birçok yerde reklamını gördüm. İş yerinde bir arkadaşın bu kitabı bir solukta okuduğunu görünce, benim de kitaba karşı merakım arttı. Bitirince rica ettim o da sağ olsun verdi ve kitabı okumaya başladım. Kitapta sonunda birbirine bağlanan birkaç hikaye var: İlk kısımda Zehra, İsmail, Büyükhanım ve Hacıbey'den oluşan küçük, mutlu, kendi halinde bir ailenin Balkan Savaşı nedeniyle tüm hayatının değişmesi göz önüne serilirken;  sonraki kısımda Setterhan'ın Azam'a olan aşkının ellerinden kayması sonucunda değişen kaderi konu alınıyor. Sonunda su akıyor ve yolunu buluyor. Kitabı genel olarak beğendim ancak açıkçası dili bana biraz ağır geldi. Betimlemeler uzun, üslup ağdalıydı ki ben yalın üslubu tercih ederim. Bazı kısımları atlayarak okuduğumu itiraf etmeliyim. Ama tarihi gerçekleri farklı boyutlarda anlatması, tarihin bizim derslerde duyduğumuz Balkan Savaşlarını kaybettik, Midye-Enez sınır kabul edildi, Edirne elden çıktı cümleleriyle sınırlı olmadığını birkez daha hatırlattığını ve savaş esnasında atalarımızın çekmiş olduğu sıkıntıları, yokluğu görünce; içtiğim çaya, yediğim ekmeğe bile daha farklı bakmama sebep olduğunu söylemeliyim. 
Kitabı okuduğum sıralarda CNN Türk'te Rumeliye Elveda isimli bir belgesel gördüm ve belgeseli  izlemeye başladım. Belgeselde 100. yılında Balkan Savaşları konu alınmış. O dönemki askeri durum, siyasi çatışmalar, açlık, sefalet ve savaşların kaybedilmesi anlatılmış. Kimi yerde gerçek fotoğraflar, kimi yerlerde de canlandırmalardan faydalanılmış. Özellikle Mehmet Şükrü Paşa'nın Edirne'yi vermemek için elinden geleni yapması ama uzun süren direnişe rağmen açlık ve yokluk nedeniyle Edirne'yi teslim etmek zorunda kalmasını izlerken kendimi tutamadım. Bence okullarımızda tarih yanlış öğretiliyor. Kitaptan öğretilen tarih kimsenin gözünde canlanmıyor ve o dönemde yaşananlar kimseye ders olmuyor ne yazık ki...Aslında çocuklara bu tür belgeseller izletilip nerden nereye geldiğimiz gösterilmeli, tarihin tekerrür etmemesi için elimizden geleni yapmamız gerektiği öğretilmeli.

5 Ocak 2013 Cumartesi

KADIKÖY VAPURUNDA KEMENÇE DİNLETİSİ

Hepinize mutlu, sağlıklı, bol şanslı yeni bir yıl dileyerek başlayayım :) Umarım bu sene her senenizden daha güzel olur ve günlerinize keder, üzüntü uğramaz...
Yeni yılın ilk günleri yine heyecan ve sevinçle karşılandı. Zaten hepimizi yeni yılda bu kadar heyecanlandıran sil baştan her şeye başlanabilecek olması değil mi? Ama aslında gerçek aşağıdaki karikatürde yer alıyor bence :)
Yani aslında böyle :) Neyse monotonluk da güzeldir bazen değil mi?
Yeni yıl kutlamamı da yaptıktan sonra asıl anlatmak istediğim konuya döneyim. Yılbaşı akşamı için arkadaşlarımıza davetliydik. İşten çıktıktan sonra güzelce hazırlanıp yola koyulduk. Banliyö treninden indikten sonra Kadıköy vapuruna bindik. Vapurla karşıya geçmeyi çok sevdiğimiz için pencere kenarı bir yer bulup dışarıyı izleyip muhabbet ediyorduk eşimle. Tam o sırada bir kemençe sesi duyduk. İkimizde Karadeniz müziğini çok sevdiğimiz için kulak kesildik. Bir kaç sıra önümüzde genç bir delikanlı kemençesiyle Nayino türküsünü çalıp söylemeye başladı. Çok da güzel söylüyordu, ikimizin yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu ama vapurdaki diğer yolcularda tık yoktu. Sanki çocuk güzel bir türkü seslendirmiyor da anaya babaya küfrediyordu. Neyse çocukcağız türküyü bitirdi herkesin suratında aynı donuk ifade ve ben dayanamayıp alkışlamaya başladım. İçimden de diyorum şimdi belki uyanırlar çocuk ne güzel çaldı bari alkışlayalım diye ama nerde! Sadece eşim ve ben çocuğu alkışladık. Çocuk da "Kusura bakmayın sesim bugün biraz kötüydü" diye utana sıkıla bizim kısımdan çıktı. Gayet güzeldi diye mırıldandım ben ama tabi çocuk çoktan çıkmıştı. İkimizin de içi sıkıldı. Tamam anlıyorum herkesin kendine göre sıkıntısı vardır, işten çıkmıştır, yorgundur falan anlarım da bu kadar mı ölmüş insanlar onu anlayamadım. Bu vapurdaki kişileri alıp Avrupa'ya götürsen orda dışarda akerdiyon çalan bir tip görseler "ay ne güzellll" diye bayılırlar ama bizim kendi ülkemizde adam bir hoşluk yapmış bizim günümüze bir renk katmış, herkes kapı duvar. Artık eşim dayanamadı "ben bir gidip bakayım, çocuğu bulursam tebrik edeceğim" dedi. Sonra üst kata çıkmış (biz girişteki kısımda oturuyorduk), yukarıda çalıyormuş, bu sefer herkes eşlik ediyormuş. Sonunda alkışlamışlar falan neyse biraz içimiz rahatladı. Eve gelince netten araştırdım ve bir kaç video buldum. Çok güzel söylemiş yine. İzlemek, dinlemek isteyenler buradan buyursunlar.