Aralık ayını ve 2015'i güzel havayla uğurlayacağız sanırım İstanbul'da. Birkaç gündür özellikle hava daha da güzelleşti. Şaka maka sene sonuna geldik ve birkaç gün sonra yeniyıla girmiş olacağız. Bu arada yılbaşı kutlama tartışmaları son gaz devam etmekte. Her sene bu muhabbetin bu kadar rağbet görmesi beni şaşırtıyor ve milletçe ne boş şeylerle uğraşıyoruz dedirtiyor bana. Bir türlü başkasının elalemi olmaktan vazgeçemiyoruz. Herkes kendi işine baksa çok daha mutlu olacağız ama... Neyse bende senenin son yazılarını hazırlayayım dedim. Geçen senelerde yazdıklarımı okuyup nostalji yapıyorum ayrıca dijital aleme bir seda bırakıyorum kendimce :) İlerdeki tablet yazıları da bu yazılanlar olacak zaten. Gerçi bu kadar kalabalıkta benimkiler bulunabilir mi bilmiyorum :) Bu kadar gevezelikten sonra geçelim film ve kitap tanıtımımıza. İsmail Hacıoğlu ve Zeynep Çamcı'nın başrollerini paylaştığı Meryem filmiyle başlayayım. Köylü kızı Meryem görücü usulü Mustafa ile evlendirilir. Mustafa evlendikten kısa bir süre sonra İstanbul'a iş bulmaya gider ve Meryem'i kendi ailesiyle birlikte bırakır. Meryem, yeni evliliğini anlayamadan evin işleri, kayınvalidesinin zaman zaman kendisine kötü davranmasıyla başbaşa kalır. Bu arada askere gitmeden önce Meryem'e aşık olan Murat köye geri dönmüştür. Murat, Meryem'i yakından takip etmektedir ama Meryem kendini olabildiğince ondan uzak tutmaya çalışmaktadır. Filmde İsmail Hacıoğlu'nun rolü filme tam oturmamış gibi geldi. İsmail
Hacıoğlu'ndan değil de senaryodan kaynaklanan bir yüzeysellik bence.
Zeynep Çamcı ise Recep İvedik'teki rolünün aksine çok derin oynamış
rolünü ve gerçek bir Meryem olmuş.Sonu şaşırtıcı olan bir filmdi. İzlerken kaç tane kadının bu şekilde umutlarının söndürüldüğünü düşündüm Anadolu'da. Kayınvalide ve kayınpeder yanında, eşi başka yerlerde, sadece o evin işlerini görmek üzere evlendirilmiş kadınlar...
Şimdi beğenerek iki günde okuduğum Zülfü Livaneli'nin Engereğin Gözü adlı kitabını anlatayım biraz. Tarihi romanları çok sevdiğimden bahsetmiştim diğer yazılarımda, bu da güzel bir tarihi roman. Köle tüccarları tarafından esir alınarak hadım edilip Osmanlı sarayına satılan Haremağası Süleyman'ın ağzından anlatılıyor hikaye. Haremağasının büyük bir sadakatle bağlı olduğu padişah, tahtından
indirilip bir harem dairesine cariyesiyle birlikte kapatılır. Haremağasının padişahla birlikte hapsedilen Gülbeden isimli cariyeye ayrı bir zaafı vardır ve Gülbeden'le iletişim kurabilmek, onun yaşayıp yaşamadığını anlamak için padişahla iletişime geçmesi gerektiğini düşünür ve bir şekilde efendisinin yemek ve isteklerini karşılamakla
görevlendirilmek için Valide Sultan'ı razı eder. Bu görevini yerine getirirken ilk zamanlar büyük saygı duyduğu ve korktuğu padişahın da insani özellikler taşıdığını anlar ve artık sona yaklaştığı anlaşılan padişahı teselli etmeye çalışır, ona Mevlana'dan, Yunus'tan vecizeler okur. Padişahın da dışarıyla tek bağı bu haremağasıdır ve Padişah da ona büyük bir minnet duyar. Geri kalanını okumak isteyenler için anlatmamayım ama sürükleyici ve akıcı bir roman. Zülfü Livaneli kiraplarını ve tarihi romanları sevenlere tavsiye ederim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Meryemi merak ettim en kısa sürede izleyeceğim.
YanıtlaSiltavsiye ederim, güzel bir film, sevgiler :)
SilÖzellikle kitap tavsiyen için teşekkürler Sihirli Süpürge. Listeme yazdım. ;) Mutlu yıllar, sevgiler... :)
YanıtlaSilZülfü Livaneli ve tarih seviyorsan, kesinlikle beğenirsin :) Mutlu haftalar...
Sil