Gelelim postumuzun konusu iki güzel kitaba. Bloğumu takip edenler bilir ki Reha Çamuroğlu'nun kalemini çok beğenirim. Özellikle Son Yeniçeri ve Kalem Efendisi favorimdir. Cemil Reloaded, kendisinin son romanı. Yakın tarihimize ışık tutan bir roman. Romanımızın kahramanı Cemil'in hayatı üç ayrı olasılık üzerinden anlatılmış. Romanın dili akıcı ve yalın, sahneler insanın gözünün önünde canlanıyor. Ancak Son Yeniçeri ve Kalem Efendisi'nden aldığım tadı aldığımı söyleyemem. Yine de güzel bir romandı.
“Üzerimize doğru gelen, koskoca bir hiç sevgilim. Bunu demek istiyorum. Hiç örtüyor üzerimizi. Bir çığ hızıyla iniyor. Kanla, barutla, katliam videoları ve fotoğraflarıyla üzerimize iniyor. Hiçliğinde yok etmek üzere geliyor. Bugün bir şey olanlar, bir gün sonra hiç oluyor. Hiçlik tamamlanana kadar, kimlikler Matrix’in koca hiçliğinde, varmış gibi olana kadar, devam ediyor bu. Bana şu anda asla bitmeyecek döngüsel bir hiçleşme gibi geliyor bu olanlar. Obur bir hiçleşme…”
Diğer kitabımız Selahaddin Eyyübi'nin hayatını anlatan Sultan Selahaddin El Kürdi. Romanımızda, Selahaddin Eyyübi'nin gençliği, yükselişi, Kudüs'ü fethetmesi, Haçlılarla olan mücadelesi ve eşi İsmet Hatun'a olan aşkı konu edilmiş. Tarihi kitapları sevdiğim için beğendiğim bir kitap oldu. Selahaddin Eyyübi'nin etnik kimliği konusunda tartışmalara da sebep olmuş bir kitap ayrıca, ancak bu büyük komutanın hayatı hakkında bilgi edinmek için yararlı bir kitaptı.
“Sabır sence önemli bir erdem midir?”
Cafer’in bu sorusu Süleyman’ı sevindirdi.
“Bak,”
dedi, “sana bir hikâye anlatayım. Adamın biri çok sabırlıymış. Sabrın
sonu...Sabrın sonu...der dururmuş. Toprağı kireçliymiş. Getirmiş bir
söğüt ağacı, dikmiş toprağına. Ağaç tabii ki kurumuş. Bu geçmiş
karşısına, beklemiş yeniden yeşersin diye. Her aklına gelişinde, gitmiş,
kovalarca su dökmüş. Dualar etmiş söğüde. Beddualar etmiş. Olmamış. Ama
o sabrından vazgeçmemiş.”
“Sonra?” dedi Cafer sabırsızlıkla.
“Ölmüş,” dedi Süleyman.
“Ağaç mı?”
“Hayır, adam!”
"Peki,
el-Fadıl, söyleyebilir misin bana, niçin hayalini kurduğum mutluluğun
bir zerresi yok içimde? Niçin hayallerim gerçekleştikçe, mutluluğum
artmıyor da azalıyor? Ya en kötüsü, niçin her geçen gün kendimi daha
yalnız hissediyorum?"
“Yahudilere
ve başkalarına yaptıklarını bize yapamadılar. Öfkeleri bundan. Öfke
onların içinde. Bu Romalılar zamanından beri böyle. Bakma şimdi
Hıristiyanlar, ama o zaman da özleri aynıydı. Dünyayı kendi evleri,
herkesi de köle olarak görmek istiyorlar. Öfke ve nefret neyse. Nasıl
olur da onları yenme cüretini gösteririz. Ama asıl anlayamadığım ve beni
sinirlendiren, bizi aşağı görmeleri ve küçümsemeleri. Yukarıdan
bakışlarını gözünün önüne getir, bir mümin için sadece o bakış şirktir.
Dudaklarını büzerek, burunlarını kıvırarak. Neye dayanarak? Ne cüretle?
Emin ol, yine gelecekler. Kendini buna hazırla, çocuklarını buna
hazırla. İyi, güçlü, tecrübeli bir orduya sahip olun her zaman. Ne
bahasına olursa olsun. Bunların barış vesaire laflarına kulak asmayın.
Barış bunların dilinde zayıf zamanlarının mızmızlanma sözcüğüdür. Sakın
yanlış anlama, barış yapmayın demiyorum, yapın, elbette en hayırlısı
barıştır, ama unutmayın, onlar için barış, yeni bir savaşa hazırlığın
adıdır."
Benim hiç okumadığım bir yazar, Son Yeniçeri romanı ilgimi çekmişti bir ara ama bir şekilde kaldı :)
YanıtlaSilTarihi romanlardan hoşlanıyorsanız çok memnun kalacağınızdan eminim.
Siltarıh kokusu emınım nefıstır
YanıtlaSilokurken o çağda hissettirebilen ender yazarlardan bence
Sil