Son günlerde herkes gibi benim de içim karardı... Bitmeyen bir savaşın pençesinde gencecik bedenlerin, hak etmedikleri bir şekilde bu dünyadan ayrılışına şahit oluyoruz kaç gündür ve ne yazık ki elimizden bir şey gelmiyor, sadece izliyoruz... Şu son günlerde yüreğimiz yanıyor... Ben daha bebekken başlayan bu anlamsız savaş bitmiyor, bitecek gibi de görünmüyor. Halbuki bir anlasak bizim bizden başka dostumuz yok, bir arada olmazsak kolumuz kanadımız kırık olacak...
Bayram tatili için memleketim, Çorum'a gitmiştik. Bir sahafta gördüğüm bu kitap hemen ilgimi çekti. Kitap, 90'lı yıllarda Doğu'da öğretmenlik yapan Filiz Öğretmenin anılarıyla ilgiliydi. Ben de Doğubeyazıt'ta bir buçuk sene öğretmenlik yaptığım için sahneler bana çok tanıdık geldi. Zaman zaman ağlayarak, zaman zaman gülerek, zaman zaman da kızarak kitabı bir çırpıda okudum. Anlatımı yalın ve akıcıydı, konu da ilgimi çektiği için kitabın bittiğini anlayamadım bile. Can korkusu, dil, gelenek, görenek farklılığı nedeniyle Filiz Öğretmenin yaşadıkları; küçücük, minicik çocukların umutları, karşılıksız sevgileri, yöre halkının misafirperverliği beni hemen içine çekti. Doğubeyazıt'ı ve öğrencilerimi özlediğimi hissettim. Ayrıca bana biraz da İki Dil Bir Bavul filmini hatırlattı. Öğretmenliğin saygınlığının kaybettirilmeye çalışılan şu dönemde, öğretmenliğin aslında ne demek olduğunu gösterecek iki güzel örnek bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder