Rüzgarın Hatıraları, vizyona girdiğinden beri izlemek istediğim bir filmdi. Bir türlü vakit olmadı ama bugün sonunda eşimle bu filmi izleyebildik. Böylece haftasonunu güzel bir filmle taçlandırmış olduk. Film birçok sinemada gösterimden kalkmış, Rexx Sinemasında ve Beyoğlu Sinemasında gösterimi devam ediyormuş. Biz de Rexx sinemasında gittik. Filmin konusu çokça konuşuldu ve reklamı yapıldı. Yine de bilmeyenler için biraz konusundan bahsedeyim. Filmin ana karakteri Aram'a, Varlık Vergisi nedeniyle büyük bir meblağ borç çıkarılır ve bunu ödeyemeyeceğini düşünen ve bu borç nedeniyle cezalandırılmak istemeyen Aram, arkadaşının yardımıyla Artvin'de sınıra yakın bir kasabada bir ailenin yanına gider ve şartlar uygun olunca oradan sınırı geçip Rusya'ya geçecektir. Rusya'ya geçmeyi beklerken kendisi ve geçmişiyle yüzleşir. Geçmişe yaptığı yolculuklarda oldukça etkilendiğim, tüylerimi diken diken eden sahneler vardı. Yüzlerdeki ve ağıtlardaki acı doğrudan içime dokundu. Uzun bir film olmasına ve kısıtlı oranda diyaloğa rağmen sıkılmadan izleyebildim filmi. Bunda, Onur Saylak'ın müthiş oyunculuğunun etkisi kesinlikle yadsınamaz. Ermeni tehçiri, 1943 yılı Nazi Almanyası'nın Türkiye'ye etkisi, Türkiye'de azınlık olmanın zorluklarına Aram'ın hikayesi üzerinden değinilmiş. Bazı şeyler derin anlatılmamış diye serzenişte bulunulmuş filmle ilgili yorumlarda ama bence gereken his verilmiş. Diyaloglarda bazen kopukluk bazen de gereksiz yinelemeler var ama ben onlara da çok takılmadım. Yakın tarihle, zamanında halkın bir parçası olup sonradan ötekileştirilen azınlıklarla ilgili etkileyici bir filmdi.Merak edenlerin izlemesini tavsiye ederim. Sevgilerle...
9 Ocak 2016 Cumartesi
6 Ocak 2016 Çarşamba
YENİYIL ve GÜZEL İKİ FİLM
Herkese merhabalar:) Geçen hafta yeniyılı karşılama heyecanı yaşarken, bugün bakıyorum da 6 gün geçmiş üzerinden. Zaman ne kadar hızlı akıp gidiyor, insan anlayamıyor gerçekten. Yeniyılı karla karşılamak ayrı güzel oldu bu arada. Çocukluğumdan beri kar yağan yeniyıl benim için tam bir yeniyıldır. Yeniyılda, bloğumu iki film tanıtımıyla açayım istedim. Bir tanesi arkadaşımla izlemeye gittiğim Çağan Irmak'ın yeni filmi Nadide Hayat, diğeri ise evde izlediğim Yaban (Wild).
Nadide Hayat'la başlayalım. Çağan Irmak'ın filmlerinin çoğunu severek izleyen bir izleyici olarak, Nadide Hayat'ı da oldukça beğendim. Çağan Irmak'ın naifliği, insana umut aşılayan bakış açısı, hafif komedi biraz dram harmanı yine bu filmde de görülüyor. Konumuz ise şöyle; eşini kaybeden Nadide Hanım kendini bir boşluk içerisinde bulur, ne yapsa bu boşluğu dolduramaz, çocuklarının ve etrafının kendisini vazgeçirmeye çalışmasına rağmen yıllar önce bırakmış olduğu okuluna dönmeye karar verir. Nadide kendi hikayesini kendisi için yazmaya ancak şimdi başlayabilecektir. Özellikle ülkemizde kendisi için değil de başkaları için hayatını düzenleyen, değiştiren; o başkaları hayatlarından çıkınca ya da onlara olan ihtiyaçları azalınca boşluğa düşen veya hayatını anlamsız bulmaya başlayan, ne yapacağını bilemeyen kadınlarımıza umut veren bir film. Ben genel olarak beğendim. Sadece Nadide'nin birlikte proje yaptığı gençlerin oyunculuğunu beğenmedim pek, ya da Yetkin Dikinciler ve Demet Akbağ'ın oyunculuğunun yanında epeyce zayıf kaldılar, bilemedim, ama verilen mesaj, geçirilen keyifli zaman benim için yeterliydi.
İkinci filmimiz başrollerinde Reese Witherspoon'un oynadığı Wild (Yaban). Annesini aniden kaybettikten sonra hayatı darmadağın olan ve eşinden boşanan Cheryl daha önce deneyimi olmamasına rağmen 2650 mil uzunluğundaki Pacific Crest Trail dağ yolunu tamamlamaya karar verir. Bu dağ yolunu yürürken; kendini keşfetmesi, geçmişteki hatalarıyla yüzleşmesi ve yolda ilerlerken yaşadığı zorlukları izliyoruz. Film bir biyografi olduğu için daha çok etkileyici oldu benim için. Cheryl'in annesini kaybetmeden önce onu sürekli üzmesi, zaman zaman aşağılması, kadının heyecanlarına ortak olmaması hatta tam tersi onu söndürecek şekilde davranması; annesi öldükten sonra ise bunlar yüzünden çektiği vicdan azabı beni çok etkiledi. Filmde Cheryl'in annesinin "daha önce kendi yaşamamı hiç yönlendirmedim, hayatımın sürücü koltuğunda hep başkaları oturdu" repliği ve aynı hafta içinde izlediğim Nadide Hayat'ta da buna benzer ifadeleri duymam ilginç bir tesadüftü.
Nadide Hayat'la başlayalım. Çağan Irmak'ın filmlerinin çoğunu severek izleyen bir izleyici olarak, Nadide Hayat'ı da oldukça beğendim. Çağan Irmak'ın naifliği, insana umut aşılayan bakış açısı, hafif komedi biraz dram harmanı yine bu filmde de görülüyor. Konumuz ise şöyle; eşini kaybeden Nadide Hanım kendini bir boşluk içerisinde bulur, ne yapsa bu boşluğu dolduramaz, çocuklarının ve etrafının kendisini vazgeçirmeye çalışmasına rağmen yıllar önce bırakmış olduğu okuluna dönmeye karar verir. Nadide kendi hikayesini kendisi için yazmaya ancak şimdi başlayabilecektir. Özellikle ülkemizde kendisi için değil de başkaları için hayatını düzenleyen, değiştiren; o başkaları hayatlarından çıkınca ya da onlara olan ihtiyaçları azalınca boşluğa düşen veya hayatını anlamsız bulmaya başlayan, ne yapacağını bilemeyen kadınlarımıza umut veren bir film. Ben genel olarak beğendim. Sadece Nadide'nin birlikte proje yaptığı gençlerin oyunculuğunu beğenmedim pek, ya da Yetkin Dikinciler ve Demet Akbağ'ın oyunculuğunun yanında epeyce zayıf kaldılar, bilemedim, ama verilen mesaj, geçirilen keyifli zaman benim için yeterliydi.
İkinci filmimiz başrollerinde Reese Witherspoon'un oynadığı Wild (Yaban). Annesini aniden kaybettikten sonra hayatı darmadağın olan ve eşinden boşanan Cheryl daha önce deneyimi olmamasına rağmen 2650 mil uzunluğundaki Pacific Crest Trail dağ yolunu tamamlamaya karar verir. Bu dağ yolunu yürürken; kendini keşfetmesi, geçmişteki hatalarıyla yüzleşmesi ve yolda ilerlerken yaşadığı zorlukları izliyoruz. Film bir biyografi olduğu için daha çok etkileyici oldu benim için. Cheryl'in annesini kaybetmeden önce onu sürekli üzmesi, zaman zaman aşağılması, kadının heyecanlarına ortak olmaması hatta tam tersi onu söndürecek şekilde davranması; annesi öldükten sonra ise bunlar yüzünden çektiği vicdan azabı beni çok etkiledi. Filmde Cheryl'in annesinin "daha önce kendi yaşamamı hiç yönlendirmedim, hayatımın sürücü koltuğunda hep başkaları oturdu" repliği ve aynı hafta içinde izlediğim Nadide Hayat'ta da buna benzer ifadeleri duymam ilginç bir tesadüftü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)