28 Eylül 2016 Çarşamba

BİR FİLM VE BİR DE KİTAP

Merhabalar... Bu seferki ara epeyce uzun oldu ne yazık ki, aslında bloğa yazı yazmayı bırakmayı düşünüyordum. Uzun zamandır sanki kendi kendime konuşuyormuşum gibi hissetmeye başlamıştım yazı yazarken, okuyanım yokmuş gibi... Bir de artık youtube'da videolar, instagram'da fotolar yayınlama artık trendmiş gibi, kimsenin uzun uzun yazı okumaya vakti yokmuş gibi gelmeye başlamıştı. Mahmut'un güncesi artık benden yazı beklediğini söyleyen bir mesaj atana kadar yazı yazmayı düşünmüyordum ama sağ olsun sayesinde motive oldum ve hemen bir yazı hazırlamaya başladım. Bundan sonra da düzenli yazı paylaşmaya devam etmek istiyorum çünkü instagram'dan sadece fotoğraf paylaşmak düşüncelerimi ifade etmemde yeterli olmuyor. Eee bu kadar laf kalabalığı yeter asıl konuya geçelim artık :)

İlk önce yakın zamanda kaybettiğimiz Tarık Akan'ın (nurlar içinde yatsın) Maden filminden bahsetmek istiyorum. Çok uzun zamandır Tarık Akan'ın politik filmlerini izlemek istiyordum, buna Maden filmiyle başladım. Maden filmi, Tarık Akan'ın hayatında bir dönüm noktasıymış yani oynadığı ilk politik film, bu filmmiş; bu açıdan doğru bir seçim yapmışım. Filmde Cüneyt Arkın, Hale Soygazi, Halil Ergün, Meral Orhansoy; Tarık Akan'la başrolü paylaşıyor. Film, madende çalışan ama çalışma şartları nedeniyle arkadaşlarını kaybeden madencilerin, patronlara karşı direnişi anlatılıyor. Sendika temsilcisi İlyas (Cüneyt Arkın), diğer işçileri örgütlemek için elinden geleni yapıyor. İlyas'ın bu hareketleri patronların gözüne batıyor ve ona ve arkadaşlarına (Nurettin (Tarık Akan) ve Ömer (Halil Ergün)) suikast düzenlemeye karar veriyorlar. Bu sırada şehre gelen çadır tiyatrosundaki güzel kadın (Hale Soygazi), Nurettin'i (Tarık Akan) çok etkiliyor. Güzel ve çarpıcı bir filmdi kesinlikle, izledikçe filmin üzerinden yıllar geçmesine rağmen madenlerde herhangi bir iyileştirmenin olmadığını görebiliyoruz; yine kader, takdir-i ilahi denilerek işçi ölümleri normal ölümmüş gibi gösteriliyor. Ne zamanki tek bir can bile bizim için kıymetli olur ve bu can'ın korunması için her türlü tedbir alınır o zaman gerçekten medeni ve insana değer veren bir toplum oluruz bence.

 İkinci olarak yeni okuduğum Elif Şafak'ın Havva'nın Üç Kızı adlı romanından bahsetmek istiyorum. Çok satanlar listesinde başta yer alıyor uzun zamandır bu roman. Ben de merak ediyordum arkadaşımda görünce rica ettim ve sonunda okudum. Akıcı bir roman ama ben aradığımı bulamadım açıkçası. Kitabın adı Havva'nın üç kızı olunca ister istemez üç tane kadının hayatından bahsedecek diye bekliyorsunuz ama aslında Havva'nın tek kızı (!) Peri'nin hayatı anlatılmış daha çok. Hatta neden bu adı verdiğini anlayamadım ancak kitabın son kısmında bu üç kız nedeniyle kitabın adının bu olduğu anlaşılıyor, oraya gelene kadar hep Peri'yi dinliyoruz. Sürekli büyük bir olay olacak ileride diye hatırlatmalar var kitabın başından itibaren ama o kadar beklentiye girdiriyor ki bu hatırlatmalar sonuçta olan şey beni tatmin etmedi, hatta bana "bu muymuş büyük olay" dedirtti. Bazı şeyler çok zorlama olmuş gibi geldi. Peri'nin anne babasının evliliği çok hayali durmuş, uçan bebek hayaleti öylesine araya girmiş gibi (sonra o bebeğin ne anlama geldiğini anlatıyor ama yine de ne bileyim), toplumsal konulara da değinmeden olmaz diye birkaç olay yaşatılmış Peri'ye, Peri aksiyondan aksiyona koşuyor bu esnada. Aşk kitabını yazanla bu kitabı yazan kişi aynı kişi mi diye düşündürttü bana ne yalan söyleyeyim. Elif Şafak sevenler yine de bir baksın derim ama zaten sevmeyenler kesinlikle yaklaşmasın, düşünceleri pekişebilir :) Şimdilik benden bu kadar, daha anlatacaklarım vardı ama artık bir dahaki yazıma kalsın onlar da, bu epey uzun oldu zaten :) Sevgiyle kalın...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder