4 Mayıs 2014 Pazar

72. KOĞUŞ ve AMERİKAN RAPSODİ

Pazar günü film izlemek isteyenler için tavsiye edebileceğim iki film. 72. Koğuş'la başlayalım. Orhan Kemal'in aynı adlı eserinden sinemaya aktarılmış bir film. Başrollerde Yavuz Bingöl, Hülya Avşar, Kerem Alışık, Songül Öden var. Daha önceki sinema filminde kaptanı Kadir İnanır canlandırmış, onu izlemediğim için bir karşılaştırma yapamayacağım. Genel olarak beğendiğim bir film oldu. Yavuz Bingöl'ün Karadeniz şivesinden zaman zaman kopmasına rağmen rolünü güzel yaptığını düşünüyorum. Hülya Avşar için ise aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Film süresince Hülya Avşar gençken daha iyi rol yapıyordu diye düşünmeden edemedim. Songül Öden'den bahsetmeden geçemeyeceğim. İlk kez Gümüş dizisinde izlemiştim Songül Öden'i ve hiç beğenmiyordum kendini de, oyunculuğunu da... Gel zaman git zaman bu düşüncem değişmeye başladı. Hatta Umutsuz Ev Kadınlar'ına denk geldiğimde bazen sırf onun sahnesi için baktığım oldu. Bu filmde ise rolüne cuk oturmuştu. O kadar güzel ve masumdu ki... Ve büyük usta Ahmet Mekin, sadece gözlerle nasıl rol yapılabileceğini bir kez daha sayesinde görmüş olduk. Keşke ustayı, projelerde daha çok görebilsek. 1940lı yıllarda yokluk, açlık içindeki bir koğuş, yiyecek bir lokma ekmeğe bile hasret insanlar, açlığın insanı düşürdüğü durumlar ve bundan yararlanan insan müsveddeleri... Filmi izledikten sonra yorumlara baktığımda kitapta olmayan tecavüz sahnesinin filme eklendiğini ve bununla prim yapılmaya çalışıldığını okudum. Halbuki bu sahne olmadan da anlatılanlar dikkat çekici ve rahatsız ediciydi. Filmi izlememiş ve henüz kitabı okumamışlara kitabı okuduktan sonra filmi izlemelerini tavsiye ederim. 

"Açlığın olduğu yerde zalim, zalimin olduğu yerde açlık vardır."
 

"Hayat dediğin alçak bir kapı.öyle ki geçmek için eğilmek gerekir.İnsan gibi insan olan eğilmez.Vurur kazmayı kapıya yıkıp geçer. Lakin beş parmağın beşi bir değil. Kimine sürünmek bile dokunmaz, hayatın imtihan kapılarından geçsin yeter."

 Diğer filmimiz Amerikan Rapsodi, uzun zamandır bu kadar odaklanarak film izlememiştim. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan filmde, Macaristan'da Stalin'in hüküm sürdüğü dönemlerde, Macaristan'dan Amerika'ya kaçmak zorunda kalan bir ailenin geride bebeklerini bırakmaları anlatılıyor. Bebek, büyükannesi tarafından bir aileye emanet ediliyor. Aile, küçük kıza kendi kızları gibi bakıyor ve onu çok seviyorlar. Kız 6 yaşına geldiğinde ise artık gerçek ailesinin yanına dönüyor. Küçük kızın gerçek ailesine, onların çevresine alışmaya çalışması, Macaristan'daki ailesini özlemesi, büyüdükçe gerçekte ait olduğu yeri bulmaya çalışması bu sırada annesiyle yaşadığı çatışmalar çok güzel verilmiş. Film boyunca gözyaşlarımı tutamadım, Macaristan'da kıza kendi çocukları gibi bakan aileye ayrı üzüldüm, kızın gerçek ailesine ayrı, kıza ayrı... Çok güzel bir filmdi, izlememiş olanlara tavsiye eder; huzurlu, neşeli, güzel bir Pazar günü dilerim. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder