7 Mayıs 2013 Salı

REHA ÇAMUROĞLU-SON YENİÇERİ, KALEM EFENDİSİ, ŞAH İSMAİL

Çoktandır kitap postu giremiyorum ve sanki bloğumda bir şeyler eksikmiş gibi geliyor. Aslında kitap okumaya ara vermedim ama kitap yorumu yapmak için fırsat bulamadım. O yüzden bugün hazır başlamışken 3 kitabı bir arada yorumlayayım istedim. Daha önce Reha Çamuroğlu'nun Nazar romanını okumuş ve burada yorumlamış ve ne kadar beğendiğimi belirtmiştim. Nazar kitabından sonra Şah İsmail'e başladım. İran Şahı Şah İsmail'in doğumu, çocukluğu, annesiyle ilişkisi, tahta çıkışı, hırsları ve bilgeliği çok güzel anlatılmış. Şah İsmail'i okurken o döneme ait inanışları, tarihi olayları da bir bir yaşadım gibi. Şah İsmail'e bazen kızdım bazen hak verdim. Yavuz Sultan Selim'le mektuplaşmaları ve Yavuz Sultan Selim'in zafer kazandığı Çaldıran Savaşı ile son bulan kitap beni epeyce etkiledi. Yazarın dili duru ve akıcı. Normalde bu kadar olaya odaklanan kitaplardan sıkılırım ama bu kitaptan sıkılmadım, kolaylıkla okudum.
Gelelim ikinci kitabımıza: Son Yeniçeri. Bize hep yeniçerileri uzlaşılmaz, devlet düşmanı, yeniliklere karşı bir grup olarak anlattılar yıllarca. Bu romanı okuduğumda yeniçerilere bakış açım değişti. Her grupta olduğu gibi onların arasında da şerefli, namuslu insanlar ve tam tersi kişiler olduğunu anladım. Belki de bir tane çürük domates tüm kasayı heba eder denildiği gibi çürük kişilerin davranışları da yeniçerilerin bu şekilde anlatılmasına sebep oldu neyse yani kısacası yine tarihi bir roman. Osmanlı'nın son dönemlerinde Yeniçeri Ağası Arif Ağa'nın Rusya ile yapılan savaşlardan birinde Rus bir delikanlıyı esir almasıyla roman başlıyor. Bu delikanlı daha sonra ailenin ayrılmaz bir üyesi oluyor. Rus delikanlının esir alındığı gün Arif Ağa'nın oğlu Sabit doğduğundan, Arif Ağa ona ayrı bir önem veriyor. Arif Ağa, dürüst, iyi niyetli; bir o kadar da disiplinli birisi. Oğlu Sabit büyüdüğünde ve Yeniçeri Ocağına katıldığında devlet ve yeniçeriler arasındaki ipler iyice geriliyor ve olay II. Mahmut'un Yeniçeri Ocağını kaldırmasına kadar gidiyor. Bu romanı Şah İsmail'den daha çok beğendim. Anlatım yine sürükleyici; savaşlar, yeniçeri ocağı ile ilgili bilgiler, diyaloglar gerçekten insana bulunduğu yeri unutturacak nitelikte. Sayfaları çevirirken kendimi o dönemde, o kişilerle birlikteymişim gibi hissettiğim çok oldu.
Ve son kitabımız Kalem Efendisi; bu kitap Son Yeniçeri kitabının devamı. Yeniçeri Ocağı kanlı bir şekilde kaldırıldıktan sonra ortadan kaybolan Sabit'in eve geri dönmesiyle romanımız başlıyor. Sabit Ağa artık kerli ferli bir adam, yanında küçük bir oğlan çocuğuyla eve dönen Sabit Ağa sevinçle karşılanıyor. Küçük çocuk Ali Arif büyüyor ve devlette nüfuzlu bir memuru oluyor. Yıkılmanın eşiğinde bir imparatorluğun son dönemi Sabit Ağa'nın özlü sözleri, Ali Arif'in duygusal ve hırslı dünyası etrafında çok güzel resmedilmiş.

“İki yumurta tokuşur Ali Arif. Biri kırılırsa diğeri çatlar. Sonuçta kazanan kim olur biliyor musun? Üçüncü yumurta” 


“Ne yaptık, Et Meydanı’nında merdane cenk ettik. Aslanlar gibi bire dört, bire beş vuruştuk. Kırdık, kırıldık...Osmanlı’nın kaderi için vuruştuk, kendi kaderimiz için vuruştuk. Mağlup olduk.

Peki yoldaşlar sorarım size Mahmud galip mi geldi? Efendisinin kaderi kölesinin alnında yazılıdır. Moskof gelmiş İstanbul kapılarını yoklar, Mısır paşası ‘İstanbul’u alsam mı, almasam mı?’ diye istiarelere yatar. Mahmud bir Fransız’a döner, bir İngiliz’e döner yalvarır. Emin olun gün gelir, Moskof’tan da medet umar. Galip bu mudur yoldaşlar? Hüseyin Ağa dedi ki, ‘iki husus konuşuruz esasında, birisi ocağın ihyası, ikincisi memleketin hali. Fakire sorarsanız; zaman öyle zamandır ki, ikincisi birinci olsa gerektir.
 

Ocak gitti. Ocak bitti.Ocak söndü. Ne yaptınız? İstanbul’a sarıldınız.Ayakta kaldınız. Hepimiz ayaktayız ki buradayız. Buradaysak ocağımız sönmemiştir. Bırakın bu diri diri gömüldük’ lafını. Gemi batarsa siz de, biz de, Mahmud da boğulacağız. İşte budur ikinciyi birinci mesele yapan. Gemi de batmak üzeredir.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder