14 Kasım 2016 Pazartesi

BİR FİLM İKİ KİTAP

Yıllar önce Türkçe dersinde  kompozisyon yazmanın en önemli kuralı olarak öğretilen giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin; giriş bölümü beni hep zorlardı. Bloğa yazı yazarken de aynı şey devam ediyor. Ne desem de ilk cümleye başlasam, pat diye anlatacağım konuya geçsem nasıl olur ki diye düşünmüyor değilim ama öyle de yazı pek çiğ görünüyor. Neyse giriş bölümünü, giriş bölümü yazmakta ne kadar zorlandığımı ifade ederek atlattım sanırım :) O zaman şimdi filmimizden bahsedebiliriz :) Film, Pedro Almodovar'ın Julieta filmi, yönetmenin daha önce İçinde Yaşadığım Deri (The Skin I Live in) isimli filmini izlemiştim sadece ve gerçekten oldukça beğenmiştim. Bu film de, hoş bir filmdi. Film, 50'li yaşlardaki Julieta'nın, sevgilisiyle birlikte yeni bir hayata başlamak üzereyken; yıllardır görmediği kızının arkadaşıyla karşılaşınca, ardında bırakmak istemediği gerçekle yüzyüze gelmesi ve geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini anlamasıyla başlar. Bence film akıcı ve güzeldi ancak film bittiğinde çok şaşırdığımı söyleyemeyeceği ve olaylar biraz yüzeysel geldi bana, çok derinlik hissedemedim açıkçası.

Bahsetmek istediğim kitaplara gelince; bir tanesi Sema Kaygusuz'un Sandık Lekesi, diğeri ise Ayfer Tunç'un Aziz Bey Hadisesi. İlk önce Sandık Lekesi'yle başlayayım. Daha önce Sema Kaygusuz okumamıştım. Kitap kısa öykülerden oluşuyor, konular günlük hayattan ve öykü bittiğinde yarım kalmışlık hissi olmadı ama öyküler beni çok etkilemedi sanırım. Şu anda sorsanız bu kitapta hangi öyküyü hatırlıyorsun diye üzgünüm ama hiçbirini hatırlayamıyorum. Belki moduma uymadı, belki de üslubu beni sarmadı bilemiyorum ama başka bir kitapla tekrar Sema Kaygusuz'u tanımaya çalışacağım. Gelelim Aziz Bey Hadisesi'ne, Yeşil Peri Gecesi'yle Ayfer Tunç'un kalemine hayran olmuştum, bu kitapla hayranlığım perçinlendi. Aziz Bey Hadisesi, kısa öykülerden oluşan bir kitap. İlk öykü, kitaba ismini veren Aziz Bey'le ilgili, konuyu anlatmak istemiyorum ama Ayfer Tunç'un olayı anlatış şekli, Aziz Bey'in düştüğü sıkıntıları ustaca betimlemesi sayesinde yüreğimde bir ağırlıkla okuduğum bir öykü oldu. Diğer öykülerde de aynı şekilde karakterler öyle güzel betimlenmiş ki zihnimde ortam, kişiler ve kişilerin duygu durumları tam anlamıyla canlandı. Gerçekten çok güzel öykülerden oluşan harika bir kitaptı, okumamış olanlara şiddetle tavsiye ederim.

6 Kasım 2016 Pazar

SAHAF FESTİVALİ, MERKEZEFENDİ KÜTÜPHANESİ

Günaydınlar... Benim gibi erkenciyseniz çoktan kahvaltınızı yapmış, ne yapsam şimdi diye düşünüyorsunuzdur muhtemelen. Sahaf festivalinin son günü olduğu için sahaf festivali yazısını yazmaya karar verdim ben. Bu sene sahaf festivali Tepebaşı'nda değil, Taksim Meydanında kuruldu. Geçen hafta cumartesi günü gitmiştim ve çok kalabalık değildi haftasonu olmasına rağmen, aslında birkez daha gitmek istiyordum ama fırsat olmadı bir türlü. Şimdi çektiğim birkaç fotoğrafı paylaşayım sizlerle.



 Aldığım iki kitap...

 Nostaljik kartpostallar...
Sahaf festivali haricinde sizlerle paylaşmak istediğim bir şey daha var o da Zeytinburnu'nda Merkezefendi'de güzel bir kütüphane açıldı. Ben de kaç gündür haberlerini okuyorum ve oraya nasıl giderim hesapları yapıyorum. Çocukken de şehir kütüphanesinden oldukça faydalanırdım, o zamanlar kitaplar daha da pahalıydı ve şehir kütüphanesi sayesinde birçok yazarla tanışmış, farklı hayatları okumuş, kitap sevgisini öyle kazanmıştım. Burda da 70 binden fazla kitap olduğunu duyunca; gidip üye olmak istedim ama henüz resmi açılışı yapılmadığı için kitap ödünç verilmiyormuş :( Bu beni üzdü açıkçası, neyse en azından yerini öğrenmiş oldum, resmi açılışı yapıldığında üye olup kitap alırım artık. Birkaç fotoğraf çektim de elim boş dönmemiş oldum :)