23 Ekim 2016 Pazar

SON GÜNLERDE

Puslu ve serin bir sonbahar İstanbul'undan herkese merhaba... Yazmaya ara vermeyim diyorum ama günler o kadar hızlı geçiyor ki ister istemez bloğa yazı yazmam gecikiyor. O yüzden son yazdığımdan bugüne kadar blogta paylaşmak istediklerimi kısa kısa sizinle paylaşayım dedim. İlk önce bir kitapla başlayalım. İnsanlığın Sonbaharında, Necati Güngör'den okuduğum ilk kitap oldu. Kısa öykülerden oluşan akıcı güzel bir kitaptı. Öykülerin konusu Ermenilerin Türkiye'deki yaşamlarıyla ilgiliydi. Kitabı okurken kimi yerlerde üzüldüm kimi yerlerde umutlandım, beğenerek okudum ama sanki öyküler tam hikayenin açılacağı yerde bitmiş gibi geldi bana, o yüzden biraz yarım kalmış hissettim.


İkinci okuduğum kitap ise Albert Camus'nun Yabancı'sıydı. Hikayemiz, annesini kaybeden Meursault'nun annesinin cenazesini kaldırmak için yaşlılar evine gitmesiyle başlıyor. Ondan sonra anlatılanlarda ise olaylardan ziyade yaşamın anlamsızlığı ve varoluşun sebebi irdelenmiş. Beğenerek okuduğum bir kitap oldu.

Uzun zamandır İstanbul'da olup Galata Kulesine hiç çıkmamış olanlar çok azdır heralde. Bunlardan birisi de bendim. Çoktandır da istiyordum Galata Kulesine çıkmayı. Sonunda bu isteğim gerçekleşmiş oldu. Haftaiçi bir gün gittiğimiz için çok aşırı kalabalık değildi ama kulenin üst kısmı dar olduğu için uygun yer bulmak biraz zordu ama yine de çok güzeldi ve o manzaraya değerdi. Kulede müze kart geçerliymiş ama bizde olmadığı için bilet alarak çıktık. Fiyatlar ise şöyleydi: normal-10 lira, öğrenci/öğretmen-5 lira, yabancılar için ise 25 lira.


Son olarak da iki filmden bahsetmek istiyorum Pazar gününü evde geçiren ve bir şeyler izlemeyi planlayanlar için. Birinci film Karanlık Taraf (Hidden Face/La Cara Oculta), ünlü bir orkestra şefi olan Adrian, yeni bir iş teklifi alır ve sevgilisi Belen'e de birlikte İspanya'ya gitmeyi teklif eder. Belen'le mutlu mesut yaşarken Belen kıskançlık krizine kapılır ve Adrian'ın sevgisini sınamaya karar verir. Çok ilginç, sürprizli bir filmdi. Kesinlikle tavsiye ederim.
Son filmimiz ise bir Türk filmi olan Bizim Büyük Çaresizliğimiz. Barış Bıçakçı'nın eserinden sinemaya uyarlanan bu filmi izlemeyi düşünmüyordum aslında çünkü daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim gibi kitabını okumuş ve çok beğenmemiştim; uzun betimlemeler, tuhaf ilişkiler sarmalı falan beni sarmamıştı ama izleyecek bir şey gelmeyince aklıma bir bakayım dedim ve şaşırtıcı bir şekilde filmini daha çok beğendim. Ender'i canlandıran İlker Aksum ve Çetin'i canlandıran Fatih Al çok başarılıydı. Özellikle evin dekoru, Ankara manzaraları da benim çok hoşuma gitti. Su gibi akıp giden bir filmdi bana göre.







1 Ekim 2016 Cumartesi

KALANDAR SOĞUĞU

Birçok ülkede çeşitli ödüller almış ve Oscar adayımız Kalandar Soğuğunu ilk vizyona girdiğinden beri merak ediyordum. Bugün sonunda izleyebildim. Film, Trabzon'da küçük bir yerleşim yerinde geçiyor. Barakamsı bir evde karısı, çocukları ve annesiyle birlikte yaşayan Mehmet'in en büyük hayali maden bulup borçlarından kurtulup biraz da olsa rahata erebilmek. Bunun için karısının itirazlarına rağmen fırsat buldukça dağlarda maden aramaya çıkar. Havaların bozmasıyla bu sevdasından vazgeçen Mehmet, bu sefer kurban bayramı için besledikleri boğayı, Artvin'deki Boğa güreşlerine götürmeye karar verir. Gerçek bir ailenin hayatını dışardan izlememizi sağlayan, bizden bir film. Mehmet'in ve Hanife'nin çaresizliği, her ikisinin de kendi açısından haklı olması, o kadar tartışmalarına rağmen yine de birbirlerine kıyamamaları, çocuk oyuncuların harika oyunculuğu ve gerçekliği, Karadeniz'in müthiş doğası ve tabii ki sofrada her daim çay olması... Film oldukça güzeldi, sinema da oldukça doluydu; kesinlikle izlenmeli ve desteklenmeli derim. Sevgilerle...