29 Mayıs 2016 Pazar

EN KISA GECENİN RÜYASI - TİYATRO

Yine bir tiyatro oyunuyla karışınızdayım. Geçen gittiğim Baba ve Piç'i yazarken demiştim bir tane daha tiyatro oyunum var umarım o güzel çıkar diye, keşke başka şey dileseymişim :) Çok severek, eğlenerek, gülerek izlediğim çok güzel bir oyundu. Her zamanki gibi tiyatro sahnesinin yerini tarif etmekle başlayayım, çünkü benim bu tür yazılarda ilk önce merak ettiğim oraya nasıl gidebilirim :) Moda Sahnesi; Kadıköy,  Bahariye'de Kadıköy Halk Eğitime varmadan soldaki Ziraat Bankasının yanındaki sokaktan girince hemen sol tarafta.
Şimdi gelelim oyunumuza; bir Shakespeare oyunu olan En Kısa Gecenin Rüyası'nda birbirlerine aşık olan Lysander ve Hermia'nın aralarında Demetrius engeli vardır. Demetrius, Hermia'nın babasını razı etmiştir ve onunla evlenecektir. Demetrius'a delicesine aşık olan Helena ise çok üzgündür. Onu bu şekilde üzgün gören orman perisi, yardımcısına, büyülü çiçeği kullanarak Yunanlı genci Helena'ya aşık etmesi emrini verir. Emri yanlış yerine getiren yardımcı peri ortalığın epeyce karışmasına sebep olacaktır. Bu arada şehrin esnaflarından oluşan bir tiyatro grubu, Hermia ve Demetrius'un düğünü için bir oyun sergilemeye hazırlanmaktadır. Bu tiyatro grubundaki esnaflar ise bizim aşina olduğumuz şivelerle (Doğu, Trakya, İç Anadolu)  konuşmaktadır. Oyunu sahnelemeye çalışırken onların da yolu Büyülü Orman'a düşecektir, o sırada olanları da gülerek izlemek biz izleyicilere :) Bu şekilde oyunun sahnelenmesini eleştirenler olmuş yani eklenen ya da çıkarılan kısımların oyunu bozduğu yönünde ama ben çok başarılı buldum, uzun süren bir oyun olmasına rağmen sıkılmadan izleyebildim. Sadece oyunun sonunda kısa süreli bir dram verilmiş, buna çok anlam veremedim. Oyunculuklara gelince harika bir performans izledim, hepsinin verdiği emek apaçık ortadaydı. Kısacası derim ki sezon sona ermeden gidin bu güzel oyunu izleyip biraz stres atın. Mutlu pazarlar...



24 Mayıs 2016 Salı

BABA VE PİÇ-TİYATRO

Güzel bir akşamüstünden herkese merhabalar... Çok uzun zamandır heyecanla beklediğim Baba ve Piç oyununa gitmiş bulunmaktayım ve oyunu sizlerle paylaşmak için çok zaman geçirmemek istedim. Oyunun biletini, biletler satışa çıkar çıkmaz aldım (yaklaşık iki ay önce) ve biletler de bir iki gün içinde tükendi. Böyle güzel bir kitabın oyunu mutlaka süper olur diye düşünüyordum. Dediğim gibi heyecanla beklediğim bir oyun olduğu için beklentimi de yüksek tutmuştum ama dün oyunu izlediğimde biraz hayalkırıklığına uğradım desem yalan olmaz yani oyuna gitmek isteyip de bilet bulamayanlara çok üzülmemelerini tavsiye ederim. Kaçırılmaması gereken bir oyun değilmiş, hatta oyun biraz uzadığı için erken çıkmayı bile düşündüm ki kolay kolay tiyatro oyunundan çıkmam. Oyun daha çok anlatımlardan oluşuyordu, sırası gelen oyunu güzel anlattı diyebilirim. Benim için artısı yıllar önce okuduğum kitabı tekrar hatırlamam, Serra Yılmaz ve Hande Ataizi'ni bir oyunda izlemek bir de Zorlu Performans Sanatları Merkezine ilk kez gitmekti sanırım. Zorlu PSM'ye ilk kez gidecekler için yol tarifi yapayım ilk önce Yenikapı-Hacıosman Metrosu Gayrettepe durağında tabelaları takip ederek uzuuunnn bir yürüyüşten sonra Zorlu Center çıkışından çıkıyorsunuz zaten Performans Sanatları Merkezi hemen o çıkışın yakınında. Buraya kadar gayet kolay oldu benim için hatta yemek yemeye bile zamanım kalmıştı, her tabela Food Court diye yukarıyı gösterdiği için yukarıya çıktım ama labirent gibi bir yer ilk kez gittiğim için bildiğin kayboldum afilli restoranların arasında, zaten restoranlardakiler oraya gelmek için hazırlanmış gibi şık şıkırdımlardı. Amannn dedim buralar bana uymaz ama geri de nerden döneceğimi karıştırdım, neyse bir şekilde yolumu buldum ama çok az vaktim kalmıştı sonra alt katta böyle kıyıda bir yerde sıradan her avmde bulunan restoranların olduğu kısım varmış aha dedim "Fakirler" için olan yer burasıymış ama geç kalmıştım bir kafeden poğaça alarak idare etmek zorunda kaldım. Neyse sonra oyunun başlamasına 5 dk. kala salonda yerimi aldım ama oyun başlaması gereken saatten 15 dk. geç başladı ve bilette tek perde yazıyordu ama oraya gittiğimde iki perde olduğunu öğrendim. 15 dk.'lık ara da 5 dk. daha uzadı ve böylece oyun yarım saat sarkmış oldu. Haaa beklediğim gibi zevkli bir oyun olsaydı belki bunları da gözüm çok görmezdi. Oyunda daha çok kitaptan bölümler kişiler tarafından anlatıldı. Bir tiyatrodan çok kitabı bana birisi okuyormuş gibi oldu. Dediğim gibi oyunculuğunu eleştirebileceğim bir yön yoktu çünkü oyun namına bir şey yok gibiydi neredeyse. Oyunla ilgili diyebileceklerim bunlar ne yazık ki. Bu hafta sonuna da bir tiyatrom var umarım o güzel çıkar da boşa gitmişim demem.


22 Mayıs 2016 Pazar

ÜÇ FİLM

Uzun zamandır yazı yazamadım yine :( Her seferinde bu kadar ara vermeyeceğim diyorum ama bir şekilde ara uzuyor. Neyse yine de o kadar da çok geçmemiş diyelim ve paylaşımlarımıza geçelim. Yakın zamanda üst üste izlediğim bir üçleme filmden bahsetmek istiyorum size: Before Sunrise (Gün Doğmadan-1995), Before Sunset (Gün Batmadan-2004) ve Before Midnight (Geceyarısından Önce-2013).Bir arkadaşım bu filmlerin 9 yıl arayla aynı kişilerce çekildiğini söyleyince merak etmiştim ama izlemeye fırsat bulamamıştım, Geçenlerde bir bakayım şu filmlere dedim ve ilk filmi izledikten sonra diğer ikisini de o hafta içinde izledim ve çok beğendim. İlk filmimizde bir tren yolculuğunda tanışan Jesse ve Celine birbirlerine hemen ısınıyorlar ve Jesse, Celine'e Viyana'da tek bir gün geçireceğini ve o günü onunla geçirmek istediğini söylüyor. Celine, bu teklifi kabul ediyor ve güneş doğana kadar konuşarak, gezerek, birbirlerini tanıyarak geçiriyorlar. Gece sona erdiğinde ise birbirlerinden çok hoşlanıyorlar ve ayrılırken altı ay sonra buluşmak üzere sözleşiyorlar ama birbirlerinin telefonunu, adresini falan almıyorlar. İlk film bu şekilde sona eriyor. Filmin sonunu söylemiş oldum ama "son"un önemli olduğu bir film olmadığı için bu şekilde anlatmakta bir sakınca görmedim. Filmdeki kahramanların birbirlerini tanıma süreci çok güzeldi ve replikler inanılmaz etkileyiciydi. Filmi gözlerim kalp şeklinde izledim desem yalan olmaz, çok romantik ve heyecan vericiydi.

” Eğer bir Tanrı varsa; O, ne senin ne de benim içimde değil, aramızdaki bu küçücük alandadır. Eğer bu dünyada sihir diye birşey varsa o sihir, birinin birşeyi paylaştığında karşıdakinin onu anlama çabasında gizlidir. Bunu başarmak imkansız gibi birşey ama… Kimin umrunda ki? Cevap, bu işe kalkışmakta saklı”

"Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farzet ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burda trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim.”


 İkinci filmde, birbirlerinin izini kaybeden Jesse ve Celine, Jesse'nin geçirdikleri günü anlatan bir kitabı yazması ve ünlü bir yazar olması üzerine Paris'e söyleşi/imza gününe gelmesi sayesinde tekrar karşılaşıyorlar. Jesse'nin akşam uçağına yetişmesi gerekmektedir. O zamana kadar birlikte vakit geçiyorlar.
"Jesse: Tanrım, neden o gün telefonlarımız almadık ya da adreslerimizi? Neden bunu yapmadık?
Celine: Çünkü biz genç ve aptaldık.
Jesse: Sence hala öyle miyiz?
Celine: Sanırım gençken karşılaşabileceğin birçok güzel insan olduğunu düşünüyorsun. Hayatının geri kalanında ise bunun sadece birkaç defa olabileceğini anlıyorsun.
Jesse: Ve işin içine edebiliyorsun."

“Hepimiz, dünyayı kendi küçük anahtar deliklerimizden görmüyor muyuz?”

Üçlemenin son filminde ise artık karakterlerimiz birliktedir. İki tane de çocukları vardır. İlk iki filmde hakim olan romantiklik bu filmde yer yer kendini gösterse de artık durumlar eskisi kadar toz pembe değildir. Karakterlerimiz artık belli yaşta ve belli sorumlulukları olan iki yetişkindir. Filmi izlerken tartışmaları, birbirlerini anlamamaları, beklentilerin karşılanmamasının verdiği hayalkırıklığı, birbirlerine takılırken aslında başka sebeplerden kaynaklanan birbirlerini hırpalama isteği o kadar gerçekçiydi ki... Bazı yerlerde okuduğum yorumlarda son filmin hayalkırıklığına yol açtığını söyleyenler olmuş, ilk iki filmi izleyin, sonuncusunu izlemeyin diyenler olmuş ama ben bu filmi de en az onlar kadar beğendim hatta biraz daha fazla beğendim bile diyebilirim belki de gerçek hayata daha yakın olduğu için.
 
"Gerçek aşk istiyorsan, işte burada. Bu gerçek hayat. Mükemmel değil ama gerçek. Ve eğer bunu göremiyorsan, körsün."





5 Mayıs 2016 Perşembe

İKİ FİLM

Yeni izlediğim iki filmi sizlerle paylaşmak için yine buradayım. Lafı çok uzatmadan hemen ilk filmimize geçelim. Gözetleme Kulesi; başrollerinde Olgun Şimşek, Nilay Erdönmez ve Menderes Samancıların yer aldığı, hayattan bir kesit sunan, hikayesi oldukça çarpıcı bir film. Film bir otobüs yolcuğu ile başlıyor, hostesle şoför muhabbet ediyorlar. Bir zamanlar vardı bu kadın muavin çalıştırma modası, çok uzun sürmedi diye düşünüyorum o arada. Aslında bu başlangıç filmle ilgili en ufak ipucu bile vermiyor bize. Meğer Seher ailesinden uzak durmak için otobüslerde hosteslik yapmaya karar vermiş, herkesten sakladığı bir sırrı var ama bu sırrın ortaya çıkması an meselesidir. Nihat ise insanlardan kaçıp ormanda gözetleme kulesinde bekçilik işine başlamış, orada inzivaya çekilmiştir. Arada kendisine yakın olan dinlenme tesislerine gidip ekmek vs. ihtiyacını karşılar ve bazen de oradaki lokantada yemek yer. Nihat Tosya'ya gelirken Seher'in hosteslik yaptığı otobüse binmiştir, ikisinin yolu bir kez daha dinlenme tesislerinde kesişir.

İkinci filmimiz ise Goodnight Mommy (İyi Geceler Anne) adında bir korku filmi. Festival filmi olduğu için her sinemada gösterime girmeyen bir film, ben izlemek için Moda Sahnesi'ni tercih ettim. Filme gittiğimde sadece ben vardım, içimdeki anne "Yazık, tek benim için mi çalışacak koca film" dese de sonradan iki kişi daha geldi de film boşa gitmedi :) Çoktandır merak ettiğim bir filmdi, filmin konusu ise şöyle: kaza geçiren anne yüzü sargılı bir şekilde evine geri döner, eşinden de ayrılmıştır. İkiz çocukları ise annelerinin onlara eskisi gibi sevgi dolu davranmadığını düşünmektedirler ve onun anneleri olup olmadığı hakkında şüpheleri vardır. Onun gerçek anneleri olup olmadığını anlamak için her yolu denemeye karar verirler. Daha fazla anlatırsam filmle ilgili spoiler vermiş olacağımdan burada bırakıyorum. Sadece önemli bir uyarım var naçizane, eğer işkence sahnelerinden etkileniyorsanız gitmeden önce tekrar düşünün derim. Ben epeyce etkilendim açıkçası. Onun dışında aklıma takılan birkaç şey vardı filmle ilgili, bazı kopukluklar vardı hikayede bence, anneden şüphelendiklerinde neden kadın, babanızı arayalım o zaman demiyor bir de kadın eve gelene kadar bu çocuklara kim bakmış gibi. Fena bir film değildi, korku filmi sevenlere tavsiye ederim, konu bakımından farklı bir film.