31 Ekim 2012 Çarşamba

KÜRK MANTOLU MADONNA

Ekim ayının son yazısıyla karşınızdayım. Fark etmeden geçiyor zaman; bizler zaman geçsin, bir şeylere yaklaşalım diye gün sayıyorken.
Aslında bu kitaba başlayalı oldu ama ilk birkaç sayfasını okuduktan sonra araya bayram girdi, işlerim vardı derken devam edemedim. Birçok blogda tanıtımını okumuştum kitabın, bir de artık algıda seçicilik mi yoksa gerçekten çok mu ünlendi bu sıralar bilinmez, bu kitap sürekli karşıma çıkıyordu. O noktadan sonra dedim demek ki benim bunu okumam lazım. Dün yeniden başladım ve bugün bitirdim. Bitince de keşke böyle olmasaydı dedim. O kadar samimi, o kadar sade bir hikayeydi ki romanımızın baş karakteri Raif Bey'in haline Raif Bey yakınımmış gibi üzüldüm. Bir insanın iç dünyası, hiçbir şeyin bizim düşüdüğümüz gibi olamayacağı ince ince işlenmiş. Kitapta uzun tasvirlerden de faydalanılmış ki bence tasvir bir yazarın fırçasıdır, yazının resimlenmesini sağlayan tasvirdir. Bu tasvirler sayesinde Raif Bey'i, onun odasını, ailesini, her sözü ayrı hayranlık uyandırıcı Maria Puder'i hayal edebildim.






...anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız.. bu o kadar mühim bir felaket mi? hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerden herşeyi bırakıp kaçarlar. halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindeki hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur...

23 Ekim 2012 Salı

BURSA

Bursa... Osmanlı'nın başkenti... Tarih ve kestane kokulu Bursa... Hep Bursa'ya gitmek istemişimdir, bazen insan bir yerin sırf hayaline ya da ismine hayran olur ya Bursa'da bende öyle bir etki yaratıyordu ve hayal kırıklığına uğramadım ne güzel :) Doğubeyazıt'taki ev arkadaşımın tayini Bursa'ya çıkınca hemen planlamalara başlamıştım zaten. Sadece haftasonu için gittiğimden her şeye yetişmek için biraz koşturduk ama değdi. İner inmez bizi (diğer ev arkadaşımız da geldi ve kadroyu tamamladık) karşılayan arkadaşımın evine gittik, sağolsun güzel mamalar hazırlamıştı, onları hemen yeyip kendimizi dışarı attık. İlk önce Ulu Camiye gittik. Epeyce görkemli minaresi ve süslemeleriyle gerçekten etkileyiciydi. Sonra Orhan Gazi ve Osman Gazi'nin türbelerini ziyaret ettik.
 Ardından Tophane'deki saat kulesine gittik ve ordan şehri tepeden görme imkanı buldum.
 Şansımıza kılıç kalkan gösterisi vardı. Hemen oraya doğru yöneldik ve güzel bir gösteri izledik.
 Koza Han'da çayımızı içtik. Bir han daha vardı ama şimdi adını hatırlayamadım orda da nargilemizi tüttürdük kızlarla:)) Nargilesi güzeldi bu arada, hemen Ulu caminin yanındaki handı. Koza Han'ın üst katında şal satan yerler vardı ki benim asıl favori bölgem burası oldu. Bursa ipeğinden çok güzel şallar vardı, aralarında tercih yapmakta zorlandım. Sonunda iki tanesinde karar kılabildim. Hatta kızlar bakarken ben ödemesini yaptım ki gözüm kalırsa artık alacağımı aldım diye kendimi kontrol edebilecektim:)
 Bursa'nın meşhur iskenderini yiyemedik:( Şimdi diyeceksiniz Bursa'ya gidilir de iskender yenmez mi diye ama sürekli bir şeyler atıştırdığımız için artık ona yer kalmadı. Bir daha ki sefere inşallah.
Hünnap diye bir meyve vardı pazarda, ilk kez görmüştük ve yarım kilo aldık. Tadı elma, iğde karışımı gibi geldi bana. Çok yararlıymış. Eee Bursa olur da kestane olmaz mı biraz da ondan aldık. Akşam evde pişirip afiyetle yedik.
Ve tabii ki Cumalıkızık... Daracık sokakları, tarihi evleri ve şirin pazar yeriyle bizi başka diyarlara götürdü. Kınalı Kar dizisinin çekildiği evde sabah kahvaltısı yaptık. İlk önce dışarıda yer bulamadığımız için üzüldük ama balkonda yer boşalınca hemen oraya geçtik ve güzel bir manzara eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Sonbaharın son güneşli günlerinden birini keyifle geçirdik. İçimizde güzel iki gün geçirmenin hafifliği, aklımızda daha sonraki gelişimizde yapılacaklarla Bursa'dan ayrıldık.



16 Ekim 2012 Salı

PARİSTEKİ EŞ - THE PARIS WIFE


Biyografi filmler de, kitaplar da çok dikkatimi çeker, özellikle sevdiğim veya merak duyduğum kişilere aitse daha da bir ilgiyle izlerim, okurum. Kitabın tanıtımını bir televizyon programında duymuştum galiba, şimdi hatırlamıyorum ama hemen ilgimi çekti. Kitap, Ernest Hemingway ve eşinin hayat hikayesini konu almış. Hemingway'in Çanlar Kimin için Çalıyor, Silahlara Veda gibi kitaplarını okumuştum ve çok beğenmiştim. Onun kitaplarını yazarken yaşadıklarını okumak ilginç oldu benim için. Eşi ve kendisinin fırtınalı bir ilişkileri olmasına rağmen birbirilerini ne kadar sevdikleri konu edilmiş kitaba. Kitap eşinin ağzından yazıldığı için ve büyük bir ihtimal bayan olduğu için eşine karşı bir sempati duydum. Ernest Hemingway'in gelgitleri; eşinin evliliği ve sevgisi için yaptıkları da buna sebep oldu diyebilirim ama bir noktadan sonra eşinin evliliği ve sevgisi için yaptığı fedakarlığı abarttığını düşünmedim değil. Güzel bir biyografiydi, beğenerek okudum. Meraklısına duyurulur. Sevgilerle.

1 Ekim 2012 Pazartesi

SU-BUKET UZUNER

Aslında bunu okuyalı biraz oldu, bugün artık bu güzel kitaptan bahsetmenin zamanı geldi diye düşündüm. Kitaptan çok da şey beklemiyordum ama bu kitap, benim ayrıcalıklı kitaplar listeme girdi. Dili çok yalın ve sürükleyici, okurken hiç sıkılmıyorsunuz. Aslında yıllardır birçok filme, kitaba konu olan farklı görüş, inanış ve düşünceler üzerine kurulu bir kitap. Kitap; bu konularda anlamadan bilgilenmenizi sağlarken, güzel bir hikayenin sürükleyiciliğine katıp götürüyor sizi. Hikayedeki karakterler büyülü bir dünyadan gelmiş gibi; bazen sizi farklı alemlere götürüyor, bazen de gerçek hayat karşınıza duvar gibi çıkıyor. Buket Uzuner'in Kumral Ada Mavi Tuna ve İki Yeşil Su Samuru kitaplarını okumuştum ve onları da çok beğenmiştim ama bu kitap onlardan farklı ve kesinlikle okunması gereken bir kitap. Hele de canınız çok sıkkınsa, kendinizi kaybolmuş hissediyorsanız; sizi bu ruh halinden kurtarabilecek kitaplardan biri.